Prof. Dr.Hüseyin Şeyhanlıoğlu'nu yazısı şu şekilde;
Fransız İmparatoru Napolyon, öncelikle küresel Başat Aktör olma hevesi ve İngiltere’ye kaptırdığı zengin Kanada ve Amerika’nın intikamını almak için İngiliz İmparatorluk ağacını kökünden sökmek (Hindistan) ve İmparatorluk yolunu kontrol etmek için Mısır’dan seferine başlarken(1798), Ruslar da aynı anda Türkistan-Kafkasya hattından, Afganistan–İran üzerinden sıcak sulara doğru savaşa başlamışlardı. Böylece, birinci Büyük Oyun da başlamış oluyordu.
En az bir asır süren ve 19. yy’da Rusya ve İngiltere arasında, ticaret yolları ve Hindistan’ın kontrolü için, tampon ülke olarak Afganistan üzerinde yaşanan, “Büyük Oyun”un (Great Game) başlangıç noktası ise bugün ikincisini yaşadığımız yer olan Suriye’dir.
Ruslar, İngilizler ve son olarak Amerikalılar da birer asır arayla, İmparatorluklar mezarlığı olan, Afganistan’da bataklığa saplanırken; Napolyon hayatının başında, ihtiyar kurt lakaplı, Cezzar Ahmet Paşa’ya Akka’da yenilmiştir. Napolyon son anlarında şöyle der:
“Eğer, Akka’da yenilmeseydim, Hindistan’a kadar gidebilirdim. Gerçekten Napolyon, İran’ı da Rus işgaline rağmen kendine müttefik yaparken; İngilizler de İranlılara, Rusların acısını unutturmak için onları Herat’a sevketmişse de Afganlar, İranlılara unutamayacakları bir ders vermişlerdi. Deve kasabı lakaplı Ahmed Paşa ve askerlerinin dışında, 8 padişah ve 2 devlet gören, sonradan dünyanın en yaşlı insanı olacak olan Bitlisli Zaro Ağa’nın, bu savaşta kahramanlığı ve tünel kazmadaki mahareti ise tüm şehit ve gazilerimiz gibi rahmetle anmaya değerdir.
PARÇALA, SAVAŞTIR VE YÖNET (PSY)
Osmanlı İmparatorluğu’nun 1917 yılının sonundan itibaren Şam ve Kudüs’ten çekilmesiyle başlayan süreçten sonra Suriye başta olmak üzere, tüm Ortadoğu; parçala, savaştır ve yönet şeklinde (PSY) Sykes-Pico anlaşmasıyla işgal edilmiştir.
Batı tarafından Orta Doğu’da en az 108 yıldır uygulanan bu sistem, Afganistan-Pakistan, Pakistan-Hindistan-Bangladeş, Balkanlar, Güney Amerika ve Afrika’da başarıyla uygulanmaktadır. Esasen bu strateji, çok basit ama etkili 2300 yıllık Aristo-İskender taktiğidir. Bu dönemde Avrupa’nın ikinci Haçlı-Siyonist ileri karakolu olan İsrail’in, son Gazze, Lübnan, Yemen ve Suriye olaylarında da görülmektedir ki; İkinci Büyük Oyun’da yeni bir aşamaya geçilmektedir.
Bunun başlıca sebebi ise; dünya siyasi hâkimiyeti için vazgeçilemez stratejik coğrafi konumuyla Orta Doğu, dört su geçiş noktası (Malaka, Kızıldeniz, Cebeli Tarık ve Türk Boğazları), Doğu Akdeniz dâhil olarak dünya enerji kaynaklarının en az yarısına sahip ve üç büyük semavi dinin mekânı olarak, 21. Yy dünya hâkimiyeti için de tıpkı iki asır önce gibi Büyük Oyun sahası olarak görülmektedir. Bu sahanın merkezi, (Kalbgah/Heartland) Suriye’dir.
ABD’nin II. Dünya savaşından sonra yerleştiği Orta Doğu’da, yaptırdığı ilk darbe (1949-Kürd asıllı Hüsnü Zaim) Suriye’de olmuştur. (1953’te İran, 1958’de Irak ve 1960’ta da Türkiye’de ve tüm Orta Doğu ülkelerinde de benzeri süreç yaşanmıştır.) 1963 yılına kadar beş darbenin yapıldığı Suriye’de bu tarihten itibaren, Baas Partisi ve Batı destekli Nusayri Esad ailesinin iktidarı ve zulmü, Golan ve Lübnan’ı terk karşılığında başladığı görülmüştür. Kasım 1970 yılında Hafız Esad iktidarı tamamen kontrol altına aldığında, Suriye Komünist Partisi Lideri Halit Bektaş, bunu “Amerikan Askeri Darbesi” olarak tanımlamış ve günümüze kadar geçen 55 yılda ABD ve İsrail, bugün, Türkiye’ye rağmen Suriye’yi tamamen işgal ve-ya imha etmek istemektedir.
2009 yılı sonunda Tunus’ta başlayan Arap Baharı rüzgârıyla, 2011 yılı Mart ayında Dera’da başlayan basit bir hürriyet isteğinin 8 Aralık 2024 yılında kadar 1 milyon insanın öldüğü, nüfusunun yarısından fazlasının ontolojik kırılmaya uğrayarak asimile olduğu, en az on milyon insanın göçmen duruma düşürüldüğü ve parçalanan Suriye’nin faciaya dönüştürülmesinde de görülmektedir ki; Dünya hakimiyetinin merkezi olacak başkenti Kudüs olan Büyük İsrail için de, Suriye ve onun daha önce parçası olan Lübnan da Filistinlileştirilme aşamasına alınmıştır. Bu nedenle İsrail, öncelikle Nusayri ve Dürziler üzerinden, Yeni Suriye rejimini de BOP kapsamında parçalamaya programına almıştır. 5 Nisan 1946 yılında Suriye’den ayrılan Fransızlardan sonra Suriye’ye gelen ABD, CIA’nın Ortadoğu’daki ilk askeri darbesi olan 30 Mart 1949 yılındaki Suriye’deki General Hüsnü Zaim’den sonra yapılan çok sayıda Batı odaklı askeri darbelerin son halkası Hafız Esed olduğu görülmüştür: Bu süreçte aşağıdaki noktalar dikkat çekicidir:
Esed, Filistin’deki Suriye askerlerini geri çekmiştir. Mısır’la olan ittifaka son vermiş ve Mısır’dan önce İsrail’le barış imzalamıştır.Bölgenin petrolünü Batı’ya aktaran petrol şirketi olan Aramco’ya kapıları açmış ve Tapline petrol boru hatlarını yapmıştır. Bu nedenle H. Kissinger, 1974 yılında 100 milyon dolarlık yardım isteyen Esad’a 90 milyon dolar hibe vermiştir. ABD’nin bir diğer jandarması olan İran Şah’ı da Esad’a cebinden 150 milyon dolar vermiştir. İslam âleminin en büyük âlimlerinin yetiştiği Suriye’de, Allah demek bile yasaklanmış, camiler içindekilerle beraber yok edilmiş, Suriye’nin en büyük siyasi gücü olan Müslüman Kardeşler teşkilatına üye olmak idamlık suç sayılmış ve on binlerce kişi idam edilmiştir. Hama şehri Gazze gibi haritadan silinmiştir. Kürtleri de öncelikle ikiye bölerek (maktumim ve asil), onların bir kısmına kimlik vermek karşılığında Halep, Hama ve Humus’ta ihvana karşı kiralık katiller olarak kullanmıştır. Onların çocuklarını da oğul Beşar PYD ve İsrail ABD ikilisi ise DSG yapmıştır.Başta PKK ve DAİŞ olmak üzere Sadneya ve Tedmur’da üretilen onlarca terör örgütüne yardım ve yataklık yapmıştır. Örneğin, DAİŞ’in ilk adı Mossad dış servisin de adıdır (ISIS). Suriye Baas rejimi, Lübnan’ı ABD adına kontrol etmiş ve binlerce Müslümanı katletmiştir.1970’lerde İsrail ve kendi iktidarı için tehdit olan en az 200 tanklık Suriye zırhlı tank birliğini Ürdün çöllerine gömmüştür. 8 yıllık İran-Iran savaşında, Arap Suriye, ne ilginçtir ki; Arap ve Baas olan Irak’a karşı acem İran’ı desteklemiştir.Lübnan, Ürdün, Suriye ve İsrail’in kesişme noktası ve bölgenin en önemli su deposu olan Golan’ı savaşmadan İsrail’e verilmiştir.Suriye ordusunun İsrail karşısında tamamen imhasına kasıtlı ortam sağlanmıştır. İstihbarat ve Ordu sadece içerde baskı aracı olarak kullanılmış ve İsrail’e karşı hiçbir zaman direnilmemiştir. ABD bu zaman zarfında Şam’da son derece etkili merkezler kurmuş ve CIA, Suriye’yi fiilen yönetmiştir.11 Eylül 2001 yılından itibaren de Bölünmüş Ortadoğu Projesine (BOP) uygun olarak bölgede kalıcı işgale doğru ilerleyen İsrail, özellikle son 14 yılda, ABD ve İngiltere başta olmak üzere Batı ve Rusya’nın desteğiyle Suriye’yi de Filistin gibi imha ve işgal aşamasına geçtiği görülmektedir. Örneğin, sadece son bir haftada İsrail hava ve kara kuvvetleri Suriye'de Şam, Hama ve Humus'ta ağır saldırıları düzenledi. İsrail'in hava saldırılarında Şam'daki Bilimsel/Teknolojik Araştırma Tesisleri, Lazkiye’deki deniz üsleri ve araçları, Hama'da Askeri Havaalanı, Humus'ta da, Türkiye’nin yerleşmeye çalıştığı T-4 Hava Üssünü özellikle hedef alındı. Palmira yakınlarındaki bu üsse yapılan korkunç saldırıdan sonra, İsrailli bakanlar da bu saldırının, Suriye’den uzak durması için Türkiye’ye mesaj olduğunu özellikle belirtti. Lübnan ve Yemen’i de vuran İsrail, Mısır'dan da Sina Yarımadasındaki askerlerini çekmesini istedi.
Kısaca 21.yy’da Çin ve ABD arasında yaşanmakta olan küresel hâkimiyet savaşında da görülmektedir ki Çin bile, Suriye ve İran üzerinden Batı’ya karşı vekâlet savaşını yürütmekte ve Rusya, Ukrayna karşılığında Afrika dâhil bölgeden Suriye üssü hariç çekilmeyi kabul etmiş görülmektedir. Dolayısıyla İkinci Büyük Oyun (Second Great Game) sahasına Ukrayna ve Çin de dâhil olmuş ve Batı, küresel merkez kontrol noktasını ABD’den buraya taşımaktadır.
KÜRESEL HÂKİMİYET YOLU: KORİDORLAR SAVAŞI VE SURİYE?
İngiliz vatandaşı yahudi asıllı, önemli Orta Doğu uzmanlarından olan Patric Seale, “Mezopotamya’yı kontrol altına alamayan bir ülkenin, Ortadoğu’yu kontrol altına alamayacağını” iddia ederken; 19.yy’da İngiliz kraliyet donanmasında görevli Amiral Sir Halford Mckinder ise Asya, Afrika ve Avrupa kıtasını Dünya Adası olarak görmekte, bu coğrafyanın kalbgahını (Heartland) Mezopotamya’dan başlayarak, Çin Seddini aşan ve Japonya’ya kadar uzanan bölge olarak tanımlamış, Suriye’yi de bu stratejik yolda Dünya hâkimiyetine giden yolun başlangıç noktası olarak görmüştür.
Esasen Bereketli Hilal olan, Hazar/Akdeniz ve Basra arasında Fırat ve Dicle nehirleriyle sulanan ve petrol-gaz deposu olan bu bölge, bugün maalesef, bölgeden çıkan küresel güç boşluğunun yaşandığı (Osmanlı’nın yıkılması sonucu) bataklık olarak görülmektedir. Dolayısıyla dünyaya hâkim olmak isteyen bir ülke, öncelikle Suriye’ye hâkim olmalıdır. Sümer, Asur, Pers, İskender, Roma ve Osmanlı için geçerli olan durum ABD için de geçerlidir. Bu nedenle Suriye’nin son 80 yılında Rusya ve ABD, İngiltere/Fransa’dan devraldığı bölgede, küresel Başat Güç olarak rol oynarken, Çin de ayılığını hatırlayan dev Panda’yı andırmaktadır.
1917 yılından itibaren İngiltere’nin desteğiyle kurulan İsrail (1948), Mezopotamya’nın verimli hilalinin ana gövdesini oluşturan Irak ve Suriye’nin üçe bölünmesini, 1986 yılında dış politikasının öncelikli hedefi yapmış ve bu hedefine çeyrek asırda ulaşmıştır. İsrail ayrıca, Süveyş kanalını da by-pass edecek bir kanal projesi yürütmektedir.
SONUÇ
Suriye, binlerce yıldan beri değişmeyen küresel hâkimiyetin başlangıç noktası olarak görülmektedir. Bugün bu durum, küresel merkez olma iddiasında olan Çin, İsrail ve 21. yy’ı Türkiye Yüzyılı yapma iddiasında olan Türkiye arasında da görülmektedir. Bu uğurda Bölgesellikten Küreselliğe evrilme aşamasında olan Türkiye 8 Aralık 2024 sabahında Emevi Camii’nde namaz kılarken aynı anda İsrail de Suriye’nin askeri noktalarını aralıksız vurmakta ve doğu-batı ve güney hattından etnik olarak parçalamaya çalışmaktadır. Aynı şekilde her yıl yüzde on civarında büyüyüp petrole daha bağımlı hale gelen ve bunun yarısından fazlasını Orta Doğu’dan karşılayan Çin de, İkinci Büyük Oyuna dâhil olmuştur. ABD başta olmak üzere Batı’nın desteğine sahip olan İsrail, kısa vadede Suriye’yi istikrarsızlaştırma gücüne sahip olsa da Türkiye’ye karşı uzun vadede Suriye’ye hâkim olma gücü bulunmuyor. Çünkü Gazze, Lübnan, Yemen, Sudan, Somali ve İdlib’den çıkıp Şam’ı kontrol eden yeni ruh, Gazze olaylarından sonra artık farklı bir cesette atıyor. 21.yy hiç olmadığı kadar kısa ve köklü değişiklik göstermektedir.Mısır ve Anadolu’daki başarılı fetihlerine rağmen Suriye’yi alamadığı halde, Toroslar hattından, İran ve Hindistan’a geçen İskender, Erbil’den hocası Aristo’ya mektup yazar (M.Ö: 340). Ben bu kadar büyük bölgeyi ve milletleri nasıl yöneteyim? Elimdeki adamları idam mı edeyim? Sürgün mü edeyim? Hapse mi atayım? Aristo, öğrencisine şöyle cevap verir: Eğer sen kralları sürgün etsen dışarda birleşip dönebilir ve senden intikam alırlar. Onları hapse atsan oradan bir gün çıkarlar ve yine intikam alırlar. Onları öldürsen çocukları ve halkı senden intikam alır. Sen en iyisi onları birbirine düşür ve azgın azınlığı da iktidar yap. (Başta Suriye olmak üzere Orta Doğu’daki iktidarlar genellikle böyle olmuştur.)
Bu formül maalesef başta Suriye olmak üzere Orta Doğu’da başarıyla uygulanmışsa da İskender’in İmparatorluğu ömrünü aşamamıştır. Çok dinli ve kültürlü olan Orta Doğu’da kalıcı bir barış için, bölgede 400 yıl başarıyla uygulanan Pax-Ottoman sisteminin yeniden incelenmesine ihtiyaç olduğu görülmektedir. Aksine zayıf ve güçlü arasında yarım asırda bir el değiştiren bu coğrafya ’da kan ve gözyaşı eksik olmaz.
#ESHAHABER.COM.TR #haber #gündem #sondakika #news #press #worldnews