Hava savunma sanayii teknolojilerinin önem kazandığı günümüz dünyasında Türkiye'nin bu alandaki yatırımları 20'inci yüzyılın ikinci çeyreğine kadar uzanıyor. 1923'te düşman işgalinden kurtulup ata yadigarı Osmanlı İmparatorluğu'nun üzerine inşa edilen genç devletin havadaki öncülerinden biri de Nuri Demirağ'dı. Devlet variyetinin 10'da 1'i zenginliğe sahip olan Demirağ, tamamen cebinden harcama yaparak vatanına ilk uçak fabrikasını ve ilk uçak okulunu kazandırmıştı. Ancak çoğu akranı gibi akamete uğratıldı. İsmet İnönü hükümetinin iflasa sürüklediği Nuri Demirağ, yaptığı uçakların parçalarını hurdacılara satmış olmasına karşın servetinin önemli bir bölümünü devlete bağışlamıştı. Onun bu vatanperverliği, dönemin hükümet yanlısı gazetecilerini dahi cezbedecekti.
Ulu Hakan Sultan II. Abdülhamid Han'ın hüküm sürdüğü Osmanlı İmparatorluğu'nda dünyaya gözlerini açan Nuri Demirağ, yolculuğuna ‘Devletin yararına faydalı olacak düzeyde zeki ve başarılı kimseler yetiştiren bölge’ olarak da bilinen Sivas'ın Divriği ilçesinde başlamıştı. Hicri takvim 1304'ü, Cumhuriyet'le kullanıma giren miladi takvim ise 1886'yı gösteriyordu.
Babası Osmanlı'nın geleceği parlak hakimi Ömer Mühürzade Bey, annesi ise Divriği'nin önde gelen ailelerinden Muratzadelerin kızı Ayşe Hanım'dı.
Genç yaşta şeker hastalığıyla mücadele eden Ömer Bey, Yıldızeli'ndeki bir görev için yola çıkmış, bir daha geri dönememişti. Divriği'ne acı haber geldiğinde Nuri Demirağ 3 yaşındaydı. Kardeşi Abdurrahman Naci Bey ise henüz kundaktaydı.
İmparatorluk, Muratzadelerin kızı Ayşe Hanım'ın mağduriyetini engellemek ve sabi sübyanların iaşesini karşılamak için kelle başı 30'ar kuruştan 90 kuruş maaş bağladı. Nuri Demirağ ve mühendis kardeşi Abdurrahman Naci Bey, tüm tahsilatını bu maaş ile tamamladı.
Babasının Divriği'de açtığı sübyan okulunda ilk tahsilini tamamlayan Nuri Demirağ, devam eden yıllarda ilçeye gitmiş, rüştiyeye başlamıştı. Fakat ilçeye gidip gelmesi evin bütçesini sarsıyordu.
O da rüştiye yıllarında muallim vekilliği yapıyordu. Kardeşi Abdurrahman Naci'nin rahat edebilmesi için kazandığı paranın bir kısmını eve ayırıyor, kalanıyla giderlerini karşılıyordu.
1906'ya kadar, yani 20 yaşına kadar bilfiil eğitimine devam etti. 20 yaşında Ziraat Bankası'nın sınavlarına girip başarılı oldu. Devlet, bankaya müdür olarak atayacağı kişiyi ince eleyip sık dokuyordu. Fakat Demirağ'ın soruşturması, meslektaşlarına nazaran kısa sürmüş, bunda ailesinin şeceresi etkili olmuştu. Güvenlik soruşturmasını nihayete erdiren telgraf, Sivas'tan Kangal Kaymakamlığı'na şu satırlarla çekilmişti:
“Divrik eşraf ve hanedanından, Mühürzade Merhum Hâkim Ömer Bey’in mahdumu Nuri Bey, 400 kuruş maaşla bankamızın yeni teşekkül eden Kangal şubesi memurluğuna tayin edilmiştir.”
"Hayat mücadeleme başladığım yer" dediği Sivas'ta 5 yıl ilçe ilçe dolaştı. Muhasebedeki başarısı, çiftçiye sağladığı ödenek bölgede takdirle karşılanmış, kısa sürede Sivas'ta nam salmış, İttihat ve Terakkicilerin de gözüne girmişti.
"HİÇ SEVEMEDİM" DEDİĞİ İSTANBUL'DA GEÇEN YILLAR
Onun bu başarısı karşılıksız kalmayacaktı. 1911'de gelen bir telgraf, Demirağ'ın Hazine ve Maliye Bakanlığı'nın Hasköy Mal Müdürlüğü birimine atandığını söylüyordu. 'Hiç sevemedim' dediği İstanbul'a geldiğinde 25 yaşındaydı.
Birinci Dünya Harbi kazanlarının kaynadığı dönemde başkentin havasını soluyan Demirağ, İttihat ve Terakkicilerin tüm usulsüzlükleriyle karşılaşacaktı. Rum ve Ermeni azınlığın Kurtuluş'ta, Beyoğlu'nda ve Galata'da taşkınlığa varan eylemlerine şahit olacaktı.
MEMLEKETE 'İHANET' ETMEYİNCE SÜRÜLDÜ
Ancak onu memuriyetten soğutan olaylar iki farklı tarihte tezahür etti. İlki Beyoğlu Varidat Kalemi Muamelat Memurluğu yaparken yaşandı. İttihat ve Terakkiciler, Taksim Kışlası'nı ve Talimhane Meydanı'nı borçlara karşılık Fransızlara devretmeye yelteniyordu. Fransızlar da bu bölgeye onlarca apartman dikecekti. Hükümet ve ilçeden onay alınmış, tüm iş Nuri Demirağ'ın imzasına kalmıştı. Demirağ ise, “Bu hareket memleket ve millet aleyhine işlenmiş en büyük suç, en büyük ihanettir” diyerek imza atmayı reddetti.
Bir nevi hükümete çekilen bu restin cezası da büyük olacaktı. İttihat ve Terakkiciler, Demirağ'ı açığa alıp yerine farklı bir memur atarak Talimhane ve Taksim Kışlası'nın Fransızlara devrini hızlandırdı. Bir süre 'iş yapamaz' hale getirilen Demirağ, Bakanlığa dönüşte 'istifa' edeceği ikinci bir olayla karşılaştı.
"HÜKÜMETE MEMURLUK EDEMEM"
Birinci Dünya Savaşı döneminde Galata ve Beyoğlu’nda Osmanlı İmparatorluğu’nu muhalefet edici nitelikte eylemler düzenleniyordu. Barbarlığa varan eylemlerin arkasında ise Rum ve Ermeni azınlıktan insanlar vardı. Demirağ, sırf bu tabloyla karşılaşmamak için uzunca bir süre Galata ve Beyoğlu’na gitmek istemedi. Ancak bir defasında bir belge için Tatavla (Kurtuluş) Maliye Şubesi’ne gitmesi gerekmişti.
Belgeyi alıp binadan ayrılacağı esnada etrafını 4-5 eylemci çevreledi. Fesini alaşağı edip milli duygularını rencide edici ifadeler savurdular. Sivas'ta ve İstanbul'da ‘gücü’ ve ‘kuvveti’ ile tanınan Demirağ, bir an için 4-5 ‘palikarya’ dediği eylemcilere hadlerini bildirmeyi düşündü.
Fakat devlet memuruydu. İç dünyasında “Milli haysiyet ve şerefi, üç buçuk palikaryanın ayakları altında çiğnenen bir hükümete memurluk edemem” diye muhasebe tuttu. Cebinde 52 sarı lira varken 10 yıllık memuriyetini noktaladı.
"10 YILA 1 MİLYON" VAADİ
Memurluk yıllarında Müdafaai Hukuk cemiyetinin Maçka şubesini idare eden Nuri Demirağ, 52 sarı lira ile ticarete atılmaya karar verdi. Fakat ticarete atılmak için bu rakam yetersizdi. O ise aklını kullanarak sigara kâğıdı işine girişti. O dönem sigara kâğıdı sektöründe yabancılar vardı. Yabancılar Türkiye topraklarında sattıkları sigara kâğıtlarından elde ettikleri geliri Yunan’a, İtilaf Devletleri’ne bağışlıyor, bu paralar silah ve kurşun olarak Osmanlı askeri aleyhinde cepheye dönüyordu.
Üstelik bu kâğıtlar Türkçe isimlerle, yani ‘Fakirler Cemiyeti’, ‘Falanca Hastanesi’ marka adlarıyla satılıyordu. Demirağ’ın bu işe gireceğini anlayan dostları en başta onu tiye almaya çalıştı. Demirağ ise, ‘Bu cebimdeki 56 sarı lirayı 10 yıla 1 milyon liraya çıkaracağım. Göreceksiniz’ diyordu. Milli duygularla piyasaya sunduğu ‘Türk Zaferi Sigara Kağıdı’ damgalı ürünler, o dönemin İstanbul’unda satış rekoru kırmıştı. 56 lirası üç buçuk yılda 84 bin liraya çıkmıştı.
O dönemin koşulları dikkate alındığında 84 bin lira büyük bir tüccarın sahip olacağı türden bir meblağdı. Kazandığı paraya hep ‘Ben bunu milletten kazandım. Onu milletin hayrına olacak işlerde kullanmalıyım’ gözüyle bakıyordu. Buradan kazandığı parayla da kantariye ithalat ihracatı yapmaya başladı.
ATATÜRK’TEN DEMİRAĞ’A TALTİF
Samsun-Sivas demiryolu hattını inşa etmesi beklenen Fransız şirketle işler rafa kaldırılınca, Cumhuriyet'in genç zengini Nuri Demirağ devreye girdi. “Memleket” ve “Millet işi” gözüyle baktığı bu projeyi üstlendi. Bu iş sayesinde binlerce Türk’e açılacak gelir kapısına ön ayak olacaktı.
O dönem devlette memur olarak çalışan kardeşi Abdurrahman Naci Demirağ’a Samsun-Sivas demiryolunda görev alması için teklif götürdü. Abisinin bu yöndeki istirhamına kulak asmayan Abdurrahman Naci, memuriyetten istifa ederek Samsun’a koyuldu. Böylece Nuri Demirağ, Türkiye’nin ilk yerli demiryolu müteahhidi olarak kayıtlara geçti.
Devam eden yıllarda Fevzipaşa-Diyarbakır, Afyon-Antalya, Sivas-Erzurum ve Irmak-Filyos hatlarını inşa etti. Demirağ’ın inşa ettiği hatların kilometre uzunluğu 1012’ydi. Bir nevi on bin kilometrelik dev projenin onda birini Demirağ yapmıştı. Bu sebeple Mustafa Kemal Atatürk, Hakim Ömer Bey’in oğlu Nuri Bey’e ‘Demirağ’ soy ismini layık görmüştü.
Demiryolu dışında merinos fabrikasını, Haliç’in karşı kıyısındaki dönemin nadide eserlerinden İstanbul Hali’ni, Karabük’te demir ve çelik, Sivas’ta çimento fabrikalarını ve Eceabat Havalimanı’nı inşa etmişti. Bu atılımlar Nuri Demirağ’ı Türkiye’nin saygın zenginlerinden biri haline getirmekle beraber yola çıktığı dönemdeki 52 liralık servetini milyonlarca liraya ulaştırmıştı. Üstelik tüm bu maddi işler dışında yurdun dört bir yanını çeşmelerle donatmıştı.
"GÜNÜMÜZÜN AKINCILARI BU TAYYARELERDİR"
Gençliğini Milli Mücadele’ye vakfeden Nuri Demirağ, Türkiye’deki yatırımları devam ettiği sırada harp teknolojisinin değiştiğini fark etmiş, artık süngülerin zafer getirmekten uzak olduğunu, göğü yaran çelik kanatlı savaş uçaklarının ne denli önemli hale geldiğini görmüştü.
Demirağ, hava savunma sanayiine yapacağı yatırımı: “Vaktiyle ecdadımız yirmi bin, otuz bin atlıyla Macar ovalarını alt üst ederdi… Büyük zaferlerine bu akıncılarla ulaşmışlardı. Günümüzün akıncıları bu tayyarelerdir” sözleriyle meşru hale getiriyordu. Sonrasında “Acaba Türk ordusunu kanatlandırmak mümkün değil mi?” diyor ve “Mümkün… Hem de çok mümkün” cevabını veriyordu.
DİVRİĞİ’NİN STRATEJİK ÖNEMİ
Bu hayallerini gerçekleştirmek isteyen Nuri Demirağ, 1936’nın ortalarında Beşiktaş’taki Hayriye iskelesi yakınlarında bir etüt merkezi, Divriği’de de fabrika kurmayı planladı. 17 Eylül 1936’da her iki yerleşkenin temellerini attı. Süratli çalışmalar sonucunda her iki yapı Şubat 1937’de tamamlandı.
“Göğe hakim olamayan millet yerde sürünmeye, yerin dibinde çürümeye mahkumdur” diye meydanlarda haykıran Demirağ, bu iki yapının inşaatının süratle tamamlanmasına ehemmiyet göstermişti.
Öğrenciler, Beşiktaş’ta staj yapıp Divriği’deki atölyede çalışacaktı. Tüm plan bunun üzerineydi. Üstelik Divriği’nin seçilmesi ise, ‘memleketçilik’ dışında işin bilimiyle alakalıydı. Etrafı dağlarla çevrili Divriği kadar bu işe müsait başka bir yer yoktu. Olası bir işgalde düşman uçakları, Divriği’den içeri girip uçak fabrikasını kolayca imha edemezdi. Demirağ ise coğrafyayı yakından tanıyordu.
BİR ONAY İÇİN ÜÇ BUÇUK YIL!
Tüm tesisat için 14 bin elemana ihtiyacı vardı. Projeye göre Beşiktaş’taki stajyerler, mühendis gözetiminde uçağın prototipini yapacak, Sivas’taki genel merkezde ise ‘gerçekler’ konuşacaktı.
’14 bin elemana ihtiyacım var’ diyordu Demirağ. Bunu açıklarken de “Senelerden beri aklım fikrim bu işteydi. Türk, tayyaresini kendi eliyle yapmalıdır. Mademki bir millet tayyaresiz yaşayamaz, o halde bu yaşama vasıtasını başkalarının lütfundan beklememelidir. Size katiyetle söylüyorum, on seneye varmadan biz bütün tayyarelerimizi vidalarına varıncaya dek hazır hale getireceğiz” diyordu. Bin 500 hektar üzerine kurulan mekân, Nuri Demirağ’a onca zorluk çıkarttı. Tam üç buçuk yıl boyunca onay bekledi. Üç buçuk yıllık uğraşın akabinde onay alınabildi.
HEDEFİ ‘TÜRKİYE’YE ÖZGÜ BİR UÇAK’ ÜRETEBİLMEKTİ
İnşaat tamamlanır tamamlanmaz Avrupa’ya seyahate çıktı. Buradaki ülkelerin uçak fabrikalarını inceledi. Sadece uçak fabrikalarına bakmakla kalmayıp kimya atölyeleri ve fırınları da takip etmişti. Yurda döndüğü sırada ise aklında ‘Türkiye’ye özgü bir uçak’ üretebilme hayali vardı. ‘Avrupa’dan, Amerika’dan lisanslar alıp tayyare yapmak kopyacılıktan ibarettir’ diyordu.
1937-38’de Türk Hava Kurumu’nun 24 eğitim uçağı ile 65 planörün imaline başlanmıştı. Aynı dönemde NU. D.36 ve 38 kod adlı 6 kişilik yolcu uçağı tamamlandı.
Bu uçak, Türkiye’nin ilk yolcu uçağı olarak kayıtlara geçti. Çift motorluydu. Ve her açıdan ‘Mükemmel’ oluşu vurgulanıyordu. Dönemin uzmanları D.38’i A sınıfına dâhil etmişti.
ALMANLAR HANGARI TESLİM ETMEDİ
İşler büyüyünce bu kez Yeşilköy’de 1559 dönümlük bir araziyi satın aldı. Hızla üretime geçebilmek için Almanya’dan bir hangar sipariş etmişti. Fakat İkinci Dünya Savaşı’nın başlamış olmasından ötürü sipariş edilen hangar teslim edilmedi. Diğer bir deyişle Demirağ’ın on binlerce lirası yanmıştı. Yine de geri durmadı. Dönemin en modern yapılarından birini inşa etti.
Yeşilköy’de hem uçak mühendisi hem de pilot yetiştirecekti. Bin 188 talebe aynı anda eğitim görecekti. Demirağ bu atılımını ‘Memleketime hizmet etmeye çalışıyorum. Nasıl ki bazı kimseler kumardan, içkiden, eğlenceden zevk alıyorsa ben de bu işleri yapmaktan zevk alıyorum. Vaktimi, malımı, hatta evlatlarımı Türk havacılığına hasretmekten emsalsiz bir zevk alıyorum” diye yorumlayacaktı. Dönemin parasıyla tam bir milyon 200 bin lira harcadı.
Üstelik Yeşilköy’deki okulda eğitim gören tüm talebelerin harçlıklarından kullandıkları malzemelere kadar bilfiil ihtiyacı cebinden karşılıyordu.
İNÖNÜ’NÜN ÇOCUKLARI YEŞİLKÖY’DE
Bu mekan o dönemin toplumunda büyük heyecan uyandırdı. Siyasetçilerden sporculara, sanatçılardan vatandaşa varıncaya dek kitleler halinde Yeşilköy’deki mekanı görmek için geliyorlardı.
Öyle ki ziyaret edenler arasında Nuri Demirağ’ın projesini akamete uğratacak İsmet İnönü’nün oğulları Erdal İnönü ve Ömer İnönü de vardı. Onun girişimleriyle iki bin Türk genci İkinci Dünya Savaşı’nın estiği yıllarda uçtu.
İNÖNÜ'YE İLK MEKTUP: 'BÜYÜK ŞEFİM..."
Milletin hayrı için tüm servetini Yeşilköy, Beşiktaş ve Divriği'deki atölyelere harcayan Nuri Demirağ, dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'ye 3 sayfalık bir mektup gönderdi. 'Cumhurreisimiz İsmet İnönü'nün yüce huzuruna" sözleriyle başlayan mektupta Demirağ, sahadaki atılımlardan bahsedip hükümetten teşvik istiyordu.
Fakat İnönü, henüz 50'sine basamak dayamış genç girişimcinin mektuplarına geri dönme nezaketinde bulunmadı. Üstelik bu sayfalar dolusu neşriyat dönemin gazetelerine 'bir şekilde' sızdırılacaktı.
ARKADAŞI ŞEHİT OLDU
Devam eden yıllarda milyonlarca yurttaş, devletin Nuri Demirağ’a yapacağı yardımı merak ediyordu. Nitekim Türk Hava Kurumu’ndan gelen 65 planör ve 24 eğitim uçağın teslimatı beklenenden daha kısa sürede yapılmıştı. Ancak 1938’de beklenmedik bir hadise yaşandı. Demirağ’ın hayallerini akamete uğratılacaktı.
THK, daha önce defalarca İstanbul’dan Eskişehir’e uçmuş, Türkiye’nin ilk uçak mühendisi olan Selahattin Reşit Alan’ın bir kez daha test etmesini istemişti. NU.D.36 marka uçakla 2,5 saat havada kalabilen Alan, Eskişehir’e uçakla gelmeyi kabul etti.
Ancak havaalanı pistine ineceği sırada talihsiz bir kaza yaşadı. Pistin kenarındaki hendeği görmeyen Alan, buraya takılınca idaresindeki NU.D.36 aniden infilak etti. Türkiye’nin ilk uçak mühendisi de bu kazada şehit düştü.
Projeyi iptal etmek için ‘Depoya benzin konulmasının unutulması’ türünden bir hata arayan THK, uçak kazasını fazlasıyla yeterli bir gerekçe olarak görüp Demirağ’a verilen siparişleri iptal etti. Üstelik Demirağ’ın tamamladığı uçakların yurt dışına satışı da yasaklandı.
O dönem uğradığı zarardan ötürü THK’yı mahkemeye veren Demirağ, bilirkişi raporlarında ‘haklı’ olarak geçmesine karşın mahkeme, THK’dan yana karar verdi. O dönem İspanya, Mısır, İran ve Irak’tan onlarca sipariş alınmıştı. Hepsi bir bir engellendi.
DEMİRAĞ YERİNE FRANSIZI TERCİH ETTİLER
Yurt içi ve yurt dışındaki siparişler İsmet İnönü döneminde engellenince Nuri Demirağ’ın fabrikası zarar üstüne zarar verdi.
Artan baskı ve şiddete varan engellemeler nedeniyle fabrikanın kepenkleri 1944’te indirildi.
İnönü Hükümeti, Yeşilköy’deki kıymetli araziyi metrekaresi 15 liradan kamulaştırarak Demirağ’a bir darbe daha vurdu. Demirağ ise yapımını tamamladığı uçakları hurdacılara satmak zorunda kaldı. O dönem Türk Hava Kurumu, Demirağ’ın A Sınıfı uçaklarını almayıp Fransa’nın kullanımdan kaldırılmış Henrio tipi savaş uçaklarına para yatırmıştı. Marshall Yardım Planı çizgisine uyacak şekilde yapılmış bu atılım, feci bir şekilde hazineyi sarsacaktı. Çünkü miladı dolmuş Henrio, kısa bir süre içerisinde hurdaya ayrılacaktı.
BAŞKENTTEN YENİ BİR HABER YOK
Sivas Divriği doğumlu Nuri Demirağ’ın, o dönemki Türkiye bütçesinin onda biri kadar para yatırdığı, bir nevi uğruna tüm sermayesini harcadığı uçak fabrikası hayali yarım kalmış oldu.
Sonraki dönemde İsmet İnönü hükümetine onlarca mektup gönderdi. Bu mektupların en çarpıcı olanı ise, Demirağ'ın 'Açık Mektup' halinde neşrettiğiydi. Yine "Cumhurreisimiz İsmet İnönü'nün yüce huzuruna" sözleriyle başlayan satırlar şu şekilde devam ediyordu:
4 senedir size ulaşmak için mektuplar yazdım ama hiçbirine cevap alamadım. Ben bu ülkeye uçak ürettim, ama onları siz almadığınız gibi sattırmıyorsunuz da. Sizinle de görüştürmüyorlar beni.”
Nuri Demirağ'ın önünü o kesti! İşte İnönü'nün yerli ve milli havacılığı bitiren talimatı
Fakat İnönü bu mektupların hiçbirine cevap vermedi. 1940’lı yıllarda yayın yapan gazeteler, İnönü’nün Nuri Demirağ’ın fabrikasını istimlak etme yönünde emir verdiğini iddia etmişti. Nitekim Yeşilköy’deki arazinin 15 liraya kamulaştırılması buna örnek olarak gösteriliyor.
"YETER! SÖZ MİLLETİNDİR" SLOGANINDA O DA VARDI
Hava sanayiinde İnönü talimatıyla önü alınan Nuri Demirağ, 1945’te sonra Milli Kalkınma Partisi’ni kurarak siyasete atıldı. Liste usulü çoğunluk sisteminin baz alındığı seçimlerde Demirağ'ın Sivas'tan seçilmesine dahi 'güçlükle' bakılıyordu.
Bu sebeple şehit Adnan Menderes, Demirağ'a teklif götürerek Demokrat Parti listelerinden seçimlere girmesini teklif etti. Menderes'in teklifini kabul eden Demirağ, Demokrat Parti'den girdiği seçimlerde Sivas'ta ezici üstünlük yakalayarak milletvekili seçildi. Akabinde DP'den ayrılarak Milli Kalkınma Partisi'ne geri döndü.
Vefat ettiği 1957 yılına kadar halkın hizmetinde kaldı. Demokrat Parti listelerinden girdiği seçimde bağımsız kalan Demirağ, 12 yıllık siyasi mücadelesinin akabinde İstanbul’da hayatını kaybetti.
Milli Kalkınma Partisi de yeterli çoğunluğa ulaşamayınca 1958’de feshedildi.
DEMİRAĞ'IN ARDINDAN
Türkiye'nin 10 bin kilometrelik demiryolu ağının bin kilometresini inşa ederek 'Demirağ' soy ismine layık görülmüş ismi Nuri Demirağ'ın vefatı, hükümete yakın isimleri Ahmet Emin Yalman'ı dahi derinden etkilemişti. Demokrat Parti'nin darbeyle devrilişini 'Allah'ın bugünü de varmış' başlıklı yazısıyla kutlayan Yalman, sol tandanslı Vatan gazetesindeki köşesinde Demirağ'ı şu ifadelerle tanımlayacaktı:
“Nuri Demirağ bir Türk zengininin nasıl olması gerektiğini kanıtlar nitelikte güzel bir örnektir. Başkaları da bu örneği birer suretle takip etseler, memlekette ideal zevklerini maddi zevklerden üstün tutmak moda olur. Yeni neslin gayeleri hep bu istikameti tutar. Bizde iyi örneğin tesiri büyüktür… Nuri Demirağ gibi bir memleket işinin dertlisi ve aşığı olacak zenginlerimize bu memleketin çok ihtiyacı vardır.”
VASİYETİNDE DAHİ 'MİLLET' DEDİ
Nuri Demirağ, ailesinde 'ikilik' oluşturmaması için vasiyetnamesini kaleme aldığında henüz 40 yaşındaydı. Noter huzurunda onayladığı vasiyette Demirağ, çocuklarının ve ailesinin geçimini servetinden temin etmesini, kalan paranın devlete bağışlanmasını şöyle istemişti:
“Bırakacağım servetten, evlatlarımın yüksek tahsil ücretleriyle ailemin ortak halde geçinecekleri miktar ayrıldıktan sonra kalanı hayır işlerine harcanacaktır.”