Osmanlı İmparatorluğu’nun Bosna Sancaktarlığını yürüten Gazi Hüsrev Bey, 1530-31 yıllarında günümüz Saraybosna’da kendi adını verdiği bir mescit* inşa ettirdi. Bu mescit, o dönem kentleşmenin yeni başladığı Saraybosna’nın gelişmesinde aracı rol üstlendi. Osmanlı’daki cami kültürünü esas alan mekân, bölge halkı için külliye niteliğindeydi.
CAMİ ETRAFINDA ŞEKİLLENEN SARAYBOSNA
Hak yolu bulmak isteyen Ortodokslar, okul çağına gelmiş sıbyanlar; bölgenin esnafı ve ahalinin gözünde bu mekânın yeri ayrıydı. Gazi Hüsrev’in Saraybosna’daki çabalarına kayıtsız kalmayan Kanuni Sultan Süleyman da, 1533’teki bir temliknamesinde*, Gazi Hüsrev’e bölgeden geniş araziler bahşedip, cami ve külliye için vakfiye kurdu. Bu vakfa değerli mal ve hazine bağışladı.
Gazi Hüsrev Bey, Kanuni Sultan Süleyman’a kadar ulaşan bu ıslahatın sonraki yıllara aktarılabilmesi için titizlikle çalıştı. Yardımcılarından Kethüda Murat Bey’i vakfiyenin başına geçirdi.
O dönem yeni yeni şehirleşen Saraybosna kenti, kurulan bu vakıfla birlikte hızla gelişti. Vakfın çatısı altında, caminin çevresine han; hamam, dükkan inşa edildi. Şehrin yolları ve altyapısı hazırlandı. Bir nevi, Saraybosna’daki Başçarşı hattı, Gazi Hüsrev Bey Camii ile şekillendi.
GAZİ HÜSREV BEY’İN ŞEHADETİ
Tabhane usulündeki caminin bir benzerini Suriye’nin Halep şehrinde de inşa eden Gazi Hüsrev, 1541 yılındaki vefatına değin Kanuni Sultan Süleyman komutasında çeşitli harplere katıldı. Belgrad Seferi’nde, Mohaç Meydan Savaşı’nda; Macaristan, Dalmaçya, Erdel ve Hırvatistan akınlarında o da vardı. Onca savaş görmüş yöneticinin ölümü de harp meydanında oldu.
Karadağ’ın Drobnjaci kentindeki Sırp isyanını bastırmaya giden Gazi Hüsrev, Moko köyündeki çatışma esnasında şehadet şerbetini içti. Tıpkı babası Ferhad Bey gibi o da şehitlik makamıyla şereflendi. Naaşında çürüme olmaması için iki farklı bölgeye gömüldü.
Sırp isyanını bastıran Osmanlı birlikleri, naaşın bir bölümünü (iç organı) Karadağ’daki Hoca Tepesi’ne (Hodzina Glavica), bedenini de Saraybosna’daki caminin avlusuna defnetti.
Murat Bey de 1544-45 yılındaki vefatından hemen önce ailesine bir vasiyet yazdı. Vasiyetinde, öldükten sonra mezarının Gazi Hüsrev Bey’in yanında olmasını, sade ve gösterişsiz bir mezar yapılmasını istiyordu. Murat Bey’in bu isteği, bölge halkının gözünde sadakatin yansıması olarak görüldü. Gazi Hüsrev ile Murat Bey arasındaki bu dayanışma, bu sadakat; zamanla Saraybosna halkına da sirayet etti.
EVLİYA ÇELEBİ’NİN ZİYARETİ
Osmanlı İmparatorluğu’nun ünlü seyyahlarından Evliya Çelebi, Saraybosna ziyareti (Nisan 1660) sırasında bu durumu görüp tarihe not düşmüştür. Kış aylarında caminin abdesthanesindeki musluklardan sıcak su akıtılmasını, cemaatin camiyi tıklım tıklım doldurmasını ve her namazdan sonra Hüsrev Bey’e dua edilmesini şu şekilde anlatmıştır:
“Evkafı gayet kavî olduğundan mütevellisi cânib-i vâkıftan cemâat-i kesîreye Bosna diyarının bu şiddet-i şitâsında imaret kazanları kadar büyük kazanlarla sular kaynatıp cümle musluklardan selsebilâsâ ıssı su cereyan ettirir, cemî-i ehl-i salât anda tecdîd-i vuzû’ edip ibadet ettikçe sâhibü’l-hayrat Hüsrev Paşa’ya hayır dualar ederler.”
TAHRİBAT YILLARI
Gazi Hüsrev Bey Camii, sonraki süreçte vakıf yönetimi üzerinden varlığını sürdürdü. Osmanlı İmparatorluğu’ndan alınan yardımlarla külliyenin ihtiyaçları karşılandı. Ta ki Avusturya İmparatorluğu’nun saldırısına kadar…
1697 yılında Saraybosna’yı işgal eden Avusturyalı Savoy Prensi Eugen, tüm şehrin yakılmasını istedi. Şehirdeki Osmanlı mirasının önemli bir bölümü bu barbarlığın kurbanı oldu. Hanlar, hamamlar; dükkanlar ve yerel halkın yaşadığı haneler yangın sırasında kullanılamaz hale geldi. Gazi Hüsrev Bey’in emaneti olan camii de büyük bir hasar aldı. 40 yıl boyunca kullanılamaz halde kaldı. 40 yıl sonra da Avusturyalılar tarafından cami adabına uyuşmayacak bir şekilde restore edildi.
18. Yüzyıldan Bosna-Hersek’teki savaşa değin Gazi Hüsrev Bey Camii tehdit altındaydı. En az Savoy Prensi Eugen kadar Sırp çeteleri de camiinin tahribatından sorumluydu. Bölgedeki Sırplar, Müslümanların Gazi Hüsrev Bey Camii etrafında toplandığını görüyor ve bu caminin yıkılmasını istiyordu. 1992-95 yıllarındaki Bosna Savaşı’nda da bu hain emellerinin bir dışavurumu kayıtlara geçti. Bosna Savaşı sona erdiğinde Gazi Hüsrev Paşa Camii’nin 100 farklı yerden hasar aldığı görüldü.
6 Haziran 2018’de Anadolu Ajansı’na demeç veren Gazi Hüsrev Bey Vakfı Mütevellisi Mustafa Vatrenjak, iki tahribatı anlatırken; “1697 yılında Savoy Prensi Eugen şehri ateşe verdiğinde, cami de büyük hasar aldı. İlk restorasyon bu hasar nedeniyle 1737'de gerçekleşti. Cami farklı dönemlerde farklı sebeplerden çıkan yangınlarda da zarar gördü. Son olarak Bosna Savaşı'nda (1992-1995) cami 100'den fazla defa isabet aldı” ifadelerini kullandı.
Vatrenjak ayrıca, 2017 yılında 40 bin turistin camiyi ziyaret ettiğini ve bu rakamın yıllar içerisinde daha da arttığını belirtti.
“BU CAMİİ BİZİ KORUYOR”
Yine Anadolu Ajansı’na konuşan caminin eski imamı Hafız İsmet Spahic de (1985-2009), caminin Bosnalı Müslümanlar açısından son derece ehemmiyetli olduğunu belirtti.
Spahic: "Tam olarak önemini ifade etmek zor, ancak biz Müslümanlar için Kâbe’den hemen sonra ikinci sırada geliyor. Bu cami, bizi de koruyor" diye konuştu. Açıklamasının devamında Gazi Hüsrev Bey’e de değinen emekli imam: “O, hala yaşıyor. Çünkü en fazla hayrı o yaptı” dedi.
DİYANET İŞLERİ BAŞKANI ERBAŞ’TAN ZİYARET
Diyanet İşleri Başkanı Profesör Doktor Ali Erbaş, Gazi Hüsrev Bey Camii’nin minaresinden açık sesle ezan okuyarak asırlardır süregelen geleneği devam ettirdi. Cami minaresinden Yatsı ezanını okuyan Erbaş, “Cenab-ı Hak kıyamete kadar minarelerden ezan seslerini eksik eylemesin” şeklinde dua etti. İşte Ali Erbaş’ın Gazi Hüsrev Bey Camii’nde ezan okuduğu anlar:
Gazi Hüsrev Bey Camii*: Bazı kaynaklarda caminin mimarı olarak Mimar Sinan’ın, bazı kaynaklarda da Esir Ali’nin çalıştığı söylenmektedir.
Temlikname*: Bir hakkın başka bir kimseye geçtiğini belirten belgenin adı.