Son dakika haberi: TBMM Dışişleri Komisyonu ve AK Parti Ankara Milletvekili Başkanı Fuat Oktay, Kanal7 Ankara Temsilcisi Mehmet Acet'in sunduğu Başkent Kulisi programında soruları cevapladı.
Oktay'ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
"ESED REJİMİ BASTONLA AYAKTA DURUYORDU"
Sonuç itibariyle beklenen bir şeydi, kaçınılmaz bir sonuçtu. Ama süreç itibariyle beklenen değildi. Çökmüş, zayıflamış bir Esed rejimi, yıllardır iç savaş içinde olan bir rejim. Dolayısıyla bu anlamda da ordusu tamamen zayıflamış. Kendi ülkesi içindeki toprak bütünlüğünü kaybetmiş, ekonomisi tamamen çökmüş.
Gerek askeri, gerek siyasi, gerekse ekonomik anlamda tamamen dışa bağımlı ve kendi ifadesiyle dostlarının yardımıyla ayakta duran, bir anlamda bastonla ayakta duran bir Esed rejimi. Bu baston çekileceği anda düşeceği belliydi.
Bu sürecin yaklaştığı da belliydi. İran ve Rusya boyutunda baktığınızda, Rusya'nın Ukrayna'daki mücadelesi, İran'ın son dönemde yaşadığı ve yine Hizbullah'ın sahada yaşadığı mağlubiyetler ve sıkıntılar sorunu Suriye rejiminin kendi içerisindeki gücünü ciddi anlamda zayıflatmıştı. İran, Rusya ve Türkiye tarafından çok ciddi şekilde takip edilen süreçte, iç çatışmasızlık diye ifade edebileceğimiz kararın uygulanması sürecinde de iç çatışmasızlık sağlanmasına rağmen sonraki neredeyse 8 yıllık süreçte Esed'in ciddi bir iç çatışmasızlığı fırsata dönüştürebilecek; yani muhalefetle anlaşabileceği ve iç barışı sağlayacak anlamda gayretlerinden uzak durması Esed'i bu sona hazırladı.
Esed, özellikle İdlib'in güneyinde bulunan bugünkü Colani liderliğindeki HTŞ ve benzeri gruplara saldırması ve bunların bir anlamda Türkiye'nin koruma altında bulunan yerlerde olması... Türkiye'nin tüm girişimlerine rağmen Esed bundan vazgeçmedi. Cumhurbaşkanımızın el uzattığı dönem de dahil, son dönemde çok da artırdı. İçerideki grupların da buna bir reaksiyonu şeklindeydi. Onlar da bu zayıflamayı görüyordu. Ama bu kadar hızlı ilerlemeleri herkes için sürprizdi.
İçeride kendisini destekleyen siviller de dahil, ordu da dahil aslında yeteri kadar onların da desteklemediği, onların da bu işten bıktığı ve bir anlamda desteğini çektiğini de görüyoruz. Hama, Halep, Humus ve Şam'da muhalif gruplar girdiğinde sivil halkın neredeyse coşkuyla karşıladığı anları hatırlayın. Demek ki zulümle abad olunmuyor. İstediğiniz kadar zulmedin, zulümle ilelebet yaşamanız mümkün değil. Bugün Şam'da Emevi Camii'nde de bir pankarttan bahsettiler. Esed'in daimi ve ilelebet lider olarak ifade edildiği bir yazı. Bugün Şam'daki halk o yazıyı tamamen değiştirmiş durumda.
ESED'İN YAPTIĞI KATLİAMLAR ORTAYA YENİ Mİ ÇIKIYOR, YOKSA BİLİNİYOR MUYDU?
Ben bilinmeyen bir şey olduğunu zannetmiyorum. Sedneya Hapishanesi de dahil, bilinendi. Zaten orada çalışanlardan birisi birkaç sene önce kaçtı, içerideki fotoğraflarla birlikte. Dışarıda bunları açıkladı. Burada böyle bir hapishane var dedi. Ama ne yazık ki ulsulararası camia buna ilgi göstermedi. Hatta bununla ilgili Batılı bir gazeteci Esed'le röportaj yaptı. Fotoğrafı gösterdi, o da bu algı operasyonudur dedi.
Sedneya da dahil herkes bunu biliyordu. Biz neyi biliyorduk? AFAD Başkanlığı dönemimizde bile Halep'te, o saldırıların olduğu dönemlerde bütün bölgede kimyasal silah kullanıyordu. Yanan sivilleri biz oradan kurtarıp tedavisini yapmaya çalışıyorduk veya yanan cesetleri toplamaya çalışıyorduk.
"SURİYE'DE HESABI OLAN ÜLKELER, TÜRKİYE'NİN ÇAĞRILARINA KULAK TIKADI"
(İlişkilerin kesilmesinin temelinde bu mu vardı?) Tabii ki. İçeride muhalefet boyutunda da çok sıkıntı çektik. Cumhurbaşkanımız, komşumuzda olan yangın mutlaka bize de sıçrayacak demişti. O insanlara kimyasal silahla saldırılırken, bizim o insanlar sanki yokmuş gibi varsaymamız mümkün değildi. Biz bunu her yerde de anlatıyorduk ama ne yazık ki duyulmuyordu. Oradaki terör örgütlerinin yaptığını anlatmamız da gözardı ediliyordu. Çünkü herkesin Suriye'de haritaların değiştirilmesi, terör devletlerinin kurulması ve uzun vadede İsrail topraklarının yayılmasıyla alakalı taşeron örgütlere terör örgütü devleti kurulması da dahil bazı Batılı ülkelerin gündeminde olduğu için ne yazık ki Türkiye'nin bu anlamdaki çağrılarına kulak tıkadılar. İran ve Rusya da rejimle hareket ettiği için bizim uyarılarımıza kulak tıkadılar. Bunu samimi olarak dile getiren fiili olarak Türkiye oldu. Buradaki iç savaştan, terörden en büyük zararı Türkiye ve komşu ülkeler görmüştür. Çözümü için de yine bu ülkeler samimi olarak, başta da Türkiye olarak çok yoğun çaba sarf etmiştir.
İSRAİL, ESED REJİMİNİ DESTEKLİYOR MUYDU?
(Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın, "Biden, Dışişleri Bakanıyken Türkiye'ye geldi. Cumhurbaşkanımıza 'Beşar'ın gitmesini istemiyoruz' dedi. Bu İsrail'in görüşüydü. İsrail hiçbir zaman Beşar Esed'in gitmesini istemedi" açıklaması.) İsrail'in, Esed'in gitmesini istemediği çok açık. Esed gittiği günden itibaren İsrail'in tutumu ve hemen öncesini kıyaslarsanız Esed'in kimi isteyip kimi istemediğini çok net görürsünüz. İsrail'in işine gelen Suriye nasıl bir ülkedir? Parçalanmış bir Suriye, İsrail'in işine gelir. Ve ülkede egemenliğini sağlayamayan, iç savaşı engelleyemeyen bir yönetim İsrail'in işine gelir. Bölgede bir taşeron örgütünün yani PKK'nın, uzantısı PYD'nin, YPG'nin, SDG'nin olması İsrail'in işine gelir. Hele hele alan hakimiyeti olan terör örgütüyle doğrudan temas sağlayabileceği bir koridorun olması tamamen işine gelir.
Bakan Fidan'dan Suriye açıklaması! İşte Türkiye'nin Esed'e teklifi: Rusya ve İran'la...
İsrail, Esed gider gitmez Suriye'nin askeri altyapısını yok etti. İki şey var burada: Ya İsrail bunu önceden bilmiyordu, dolayısıyla giderken verdiler. Ya da önceden de zaten vardı. Ama Esed'in başta kalması işine geldiği için ayakta kalması çerçevesinde oraları yok etmiyordu. Çünkü oraları yok ettiğinizde Esed'in ayakta kalma şansı yoktu. İsrail'i destekleyen ülkeler kimdir? Kimin Esed'i isteyip istemediğinin cevabı da orada.
Batılı ülkeler ne yazık ki İsrail'in bölgedeki şımarıklığına ve yıkımına yol verdi. Gazze ve Batı Şeria başta olmak üzere... Gazze diye bir yer kalmadı. Tamamını yok ettirdiler. Terörist var iddiasıyla öğrencilerle birlikte okulları, hastalarla birlikte hastaneleri yok ettirdiniz. Böyle mücadele olmaz. Altyapısıyla, üst yapısıyla bütün Gazze'yi yok ettirdiniz. Aynı şey Lübnan'da oldu. Şimdi aynı şeyin Suriye'de olduğunu görüyoruz. İsrail'e gelince ulsulararası hukukun yok edildiği çifte standart görüyoruz. Bu ne yazık ki Amerika için de Batılı ülkeler için de böyledir. Dünyanın geleceği açısından bence İsrail'in bir an önce bu uluslararası hukukun üstünlüğünü kabul etmesi ve ona göre davranması gerektiği ve bu sınırlar için bir an önce geri çekilmesi lazım. Türkiye çok yoğun çaba sarf ediyor ama bu sadece Türkiye'nin çabalarıyla olacak bir şey değil.
SURİYE'DE OLANLAR AMERİKA VE İSRAİL'İN OYUNUNUN BİR PARÇASI MI?
Ben öyle değerlendirmiyorum. O zaman Suriye halkının gücünü ve muhaliflerin mücadelesini hafifletmiş oluruz. Diğer taraftan da Amerika ve İsrail'i dokunulmazlaştırmış oluruz. Türkiye'nin gücünü de hafife almış oluruz. Hiç kimse dış politikada ben planlarımı yaptım, tıkır tıkır işliyor, arkasında Amerika ve İsrail vardır diyemeyiz.
Burada Amerika ve İsrail'in de okuyamadığı şeyler oldu. Kimsenin tam olarak okuyamadığı bir sonuç diye değerlendiriyorum. Sonucu biliyor herkes, Esed rejimi gidecek. Bunu İran ve Rusya da biliyordu. Ama süreçle ilgili bence hiç kimsenin bu şekilde gideceğini planlayabildiği veya öngörebildiği bir şey olduğunu sanmıyorum. Hızlı ilerleyişiyle ilgili buradaki krediyi Suriyelilere vermek lazım, Suriye halkına vermek lazım ve muhaliflere vermek lazım. 13-14 yıldır her türlü saldırılara, bombalamalara rağmen. Kimyasal silahların kullanılmasına rağmen... Milyonlarca insanın yerlerinden edilmesine rağmen dimdik bu mücadeleyi devam ettiren bir irade. İkincisi de Suriye halkının Esed'den desteğini çekmesi ve yeni bir yönetime kapı aralamaları. Buralara kredi vermek gerekiyor.
ABD medyasından Suriye yorumu: Türkiye merkezi rolde
"TÜRKİYE EN ÇOK KAZANANLARDAN OLMALIDIR, BAŞKA ŞANSI YOKTUR"
Tabii ki İran'ın, Rusya'nın planları var. Türkiye'nin bölgeyle ilgili düşünceleri var. Terör tehdidinin tamamen yok edilmesi. 3 milyon Suriyeli barındırıyoruz. Bunların kendi ülkelerine gönüllü ve güvenli şekilde dönüşünün sağlanması. Aynı şekilde bölgede refahın ve barışın sürdürülmesidir. Bütün bunlara baktığınızda, Türkiye en çok kazananlardan olacaktır, olmalıdır. Başka şansı yoktur zaten.
TRUMP'IN 'SURİYE'NİN ANAHTARI TÜRKİYE'NİN ELİNDE OLACAK' AÇIKLAMASI
Trump, pragmatik bir lider. Cumhurbaşkanımız da bunu ifade etti. Trump'ın da Cumhurbaşkanımızı değerlendirme şekline baktığınızda o da Cumhurbaşkanımızı pragmatik görür. Her iki lider de birbiriyle konuşabilecek ve ciddi konularda risk alabilecek iki liderden bahsediyoruz.
Son Dakika: Trump'tan Cumhurbaşkanı Erdoğan'a övgü dolu sözler
Biden yönetimi, Türkiye'ye ve Cumhurbaşkanımıza şaşı bakma özelliğinden bir türlü kurtulamadı. Daha iktidara gelmeden, seçim propagandasında açıkça ifade etmişti. Bu bir talihsizliktir, ABD adına. Farklı bir boyuttan baktığınızda Türkiye'deki gelişmelerle ilgili bir itiraftır.
Türkiye, artık aynı Türkiye değil. Herkesin bunun farkına varması lazım. Türkiye, diğer ülkelerle ilişkilerinde kendi milletinin, kendi ülkesinin çıkarları doğrultusunda her alanda masaya oturur ve politikalarını buna göre belirler. Trump da bunun farkında. Cumhurbaşkanımızın böyle bir lider olduğunun ve ülkesini çok sevdiğinin, milletinin çıkarları konusunda pragmatik davranacağının farkında. Suriye konusunda pragmatizm nedir? Suriye'de bir terör devletine asla ve asla müsaade edilmeyecektir. Ne yazık ki bunu görmeyen yapılar oldu. Bunların başında ne yazık ki CENTCOM vardı. Bu yapıyı kurmaya çalışan en büyük güç, bu yapıydı. Birinci Trump yönetimi sonunda da aslında Suriye'den çekilme kararı vermişti ama askeri direnişi bir şekilde siyasi direnişe dönüştüren gelişmeler oldu o dönemde. Ben Trump'ın bunu unuttuğunu düşünmüyorum. Bu dönemde daha kararlı davranacaktır. Trump da kendi ülkesi ve milletinin çıkarları için pragmatik davranabilen bir lider. Bizim arzumuz ortak bir noktada buluşulabilmesi. 911 kilometre sınırımız var, 10 bin kilometre öteden bakmıyoruz buraya. Ne Amerika'nın ne de bir başka ülkenin yıllarca veya yüzyıllarca burada kalma şansı yok. Terör örgütleri bir maşadır. İşi bitince kaldırılıp atılır. Kimse bir yanılgıya düşmesin, Türkiye burada herhangi bir terör devletinin kurulmasına müsaade etmez, etmeyecektir demiştik. Hezeyanlara kapılmış olabilirler ama sonuç bellidir. Türkiye, bu konuda ne gerekiyorsa masaya yatıracaktır. Yeni dönemde Trump'la ilişkilerde kanallar açık olacaktır. Birlikte çalıştığımız ve çalışamadığımız alanlar var. Dolayısıyla birlikte çalıştığımız alanlarda devam edeceğiz, diğer meselelerde daha ileriye gidilme şansı olabilir. Bu, yeni dönemde her şey güllük gülistanlık olacak demek değildir. Ama gerek masada, gerek sahada Türkiye gerekeni söyleyecektir. Kimse DEAŞ'ın arkasına sığınmasın, DEAŞ'le mücadele eden tek ülke Türkiye'dir. Fırat Kalkanı, bizim ilk operasyonumuzda Suriye'de ve ana amacı DEAŞ'la mücadeledir. DEAŞ'ın hapishaneleri PKK'ya teslim edildi güya ve DEAŞ'la mücadele adına orada olduğunu iddia ederek ve Batılı ülkeler de bunu destekleyerek yanlış bir yola girildi. PKK, DEAŞ'la mücadele etmemiştir ve edemez de. Çünkü PKK da bir terör örgütüdür, DEAŞ da bir terör örgütüdür.
Cumhurbaşkanımız, 'Türkiye, Türkiye'den büyüktür' derken içeride bazılarına da mesaj veriyor. İçeridekiler de bunu görmekte zorlanıyorlar. Aslında diplomatik olarak dışarı çıksalar, Türkiye'nin gücünü daha net görürler.
Başkalarının ne yaptığına odaklanmaktan ziyade, o çok önemlidir bilelim ama asıl önemli olan bizim ne yaptığımız ve ne yapacağımızdır. Cumhurbaşkanımız bunu birçok mitingde veya görüşmelerde söylemiştir. Kendi göbeğimizi kendimiz keseceğiz. Biz, kendi gücümüzle ve kendi emeğimizle ve kendi politikalarımızla ulaşacağımız yere ulaşacağız. Sahadaki gerçeklere baktığımızda, bugünkü Türkiye dünden daha güçlüdür. Bugünkü Türkiye dış politikada dünden çok daha aktiftir. Suriye'de de ana aktör, kilit aktör Türkiye'dir. Suriye'de kim var olmak istiyorsa Türkiye'yle mutlak şekilde iletişim kurmak zorundadır.
Türkiye, hangi ülkede hangi seçim oluyor diye beklemiyor. Yönetimlerin şekillenmesini bekleyip ona göre tavır alan bir Türkiye yok artık. Türkiye, kendi politikalarını belirliyor. Artık Türkiye, beklenen bir ülke. Nasıl pozisyon alacağı takip edilen bir ülke.
Türkiye, bölgedeki veya Suriye'deki gelişmeleri izlerken kim kaybetti, kim kazandı açısından bakmıyor. Rusya ve İran'la aynı şekilde görüşmelerimizi devam ettiriyoruz. Nasıl ki Amerika'yla, Almanya'yla, İtalya'yla, komşu ülkeler de dahil ilişkiler devam ediyorsa.
"KAPALI AJANDAMIZ YOK, AÇIKÇA SÖYLÜYORUZ"
Suriye'de ne olmalı? Veya bölgedeki gelişmeler hangi doğrultuda olmalı ki bölge kazansın, Suriye halkı kazansın, dolayısıyla bölge ülkeleri de kazansın. İstikrar sağlansın, barış ortamı gelsin, kalkınma sağlansın. Bizim arzumuz budur. Böyle bir gelişme hem Türkiye'nin, hem komşu ülkelerin hem bütün dünyanın çıkarınadır. Gizli bir ajandamız yok. Olanı da açıkça söylüyoruz. Terör devleti kurulmasın diyoruz, ne gerekiyorsa yaparız diyoruz.
Eğer yeni hükümet burada ülkedeki toprak bütünlüğünü sağlayamazsa çatışmaların yeniden alevlenme riski mevcuttur. Öyle bir ülke düşünün ki, Esed rejimi ülkenin 3'te birini PKK yönetimi ve uzantısına teslim etmiş. Tüm petrol yataklarının ve doğalgaz kaynaklarının olduğu bölge. Ülkenin tüm enerji kaynaklarını PKK yönetiyor. Esed rejimi de bunun içerisindeydi. Amerika da, Rusya ve İran da bunun içindeydi. Tek karşısında duran Türkiye'ydi. Fırat'ın ve oradaki barajları da düşündüğünüzde Suriye topraklarının en verimli alanı. Gıda üretiminin neredeyse yüzde 70'i bu bölgede. Şam'da yönetim kurmuşsunuz. Neyle yöneteceksiniz ülkeyi? Hangi kaynaklarla?
"PKK'DA TOPARLANMA HAREKETLERİ OLDUĞUNU GÖRÜYORUZ, BİR AN ÖNCE BU SORUN ÇÖZÜLMELİ"
Arzumuz üniter bir yapı. Ahmed eş-Şara PKK ya geri çekilecek ya da tasfiye edilecek demişti. Türkiye olarak biz de aynısını söylüyoruz. Suriye'deki yeni yönetimle birlikte söylem birliğimiz var. Her türlü katkıyı sağlarız diyoruz. Terör örgütünün orada hakimiyet kurmasının asıl mağdurları Kürtlerdir. Herkesten önce Kürtleri bu zulümden kurtarmamız gerekiyor. Tel Rıfat ve Münbiç'teki alan temizlendi ama hala Deyrizor'un kent merkezinin hemen doğusuna baktığımızda bütün enerji kaynakları hala PKK'da. Rakka ve Haseke'de PKK'ya karşı ayaklanmaların olduğunu biliyoruz ama müthiş bir baskı var. Burada bir an önce harekete geçilmesi gerekiyor. PKK'nın şaşkınlığının gidip toparlanma hareketleri olduğunu görüyoruz. ABD'den veya farklı ülkelerden buna Almanya, İngiltere ve benzeri ülkeler de dahil, farklı seslerin yükseldiğini görüyoruz. DEAŞ'la mücadelede bizi destekleyen SDG'yi yalnız bırakmayacağız gibi. Bu sorunu bir an önce çözmek zorunda olduklarını ve çözmek zorunda olduğumuzu düşünüyorum.
HTŞ'NİN TERÖR LİSTESİNDE OLMASI
Söylemlerde farklılık olduğu ve bu söylemin uygulamaya da yansıdığı, radikal bir beklenti olmasına rağmen aslında olmadığıyla ilgili bir kredi açılmış durumda. Avrupa Birliği maslahatgüzarlık düzeyinde iletişime geçmiş durumda. ABD'nin Dışişleri Bakan Yardımcısı başkanlığında bir heyet gitti.
Türkiye bu anlamda ciddi katkı veriyor. İzlenme boyutu olacak gibi. Ahmed Şara'ya baktığımızda 'Siz yaptırımları geçmiş hükümete uyguluyordunuz, şu anda geçmiş hükümet yok. Biz de sizinle görüştüğümüz çerçevede hareket ediyoruz. Dolayısıyla yaptırımların kaldırılması ve HTŞ'nin BM terör örgütü listesinden kaldırılması' talebi var.
LAZKİYE VE TARSUS'TAKİ DURUM
Lazkiye ve Tarsus, Nusayrilerin yoğun yaşadığı bir bölge. Eğer toprak bütünlüğüyle ilgili süreç uzarsa, burada da bir risk söz konusu. Üçüncü bir risk de yine İsrail. İsrail zaten önceden işgal ettiği Golan tepelerinden daha ileriye dönük bir hamle başlattı. Bir an önce toprak bütünlüğünün sağlanması, yeni hükümetin oluşturulması ve herkesin birlikte yaşayabileceği, Anayasa'nın bir an önce oluşturulmasıyla ilgili belki kurucu Meclis'in olmasıyla ilgili süreç çok önemli.
SURİYELİLERİN GERİ DÖNÜŞLERİ
Geri dönüşler olacaktır. Geri dönüş ne kadar hızlı ve güvenli olursa, Suriye'nin kalkınması için o kadar iyi olacak diye düşünüyorum. Geri dönüşler teşvik edilecek ama mecbur kılınma gibi bir durum olmayacak.
Mesela tekstil sektörüne baktığınızda, Avrupa'da maliyetin artmasıyla Balkanlar'a, Türkiye'ye kaymıştı. Türkiye'de iş gücünün artması artmasıyla Suriye, 911 kilometrelik sınırıyla müthiş bir fırsat sunuyor bize. Azez'le Öncüpınar arasında mesafe yok.
#ESHAHABER.COM.TR #haber #gündem #sondakika #news #press #worldnews