Dünya Bankasının 2022 verilerine göre dünya nüfusunun yüzde 56'sına denk gelecek şekilde ortalama 4,4 milyar kişi şehirlerde yaşarken 2050'ye gelindiğinde her 10 kişiden 7'sinin şehirlerde yaşayacağı tahmin ediliyor.
Birleşmiş Milletler Çevre Programına (UNEP) göre hızla artan şehirleşme ve ısı adaları sebebiyle kentlerin, dünya ortalamasına göre iki kat daha fazla ısınması bekleniyor. Sera gazı salımlarının bu şekilde devam etmesi halinde ise 2100 yılına gelindiğinde dünyadaki birçok şehrin 4 santigrat dereceye kadar ısınacağı tahmin ediliyor. UNEP, sadece 2019 yılında dünya genelinde 356 bin kişinin ölümüne neden olan iklim krizi kaynaklı aşırı sıcakların gelecekte şehir yaşamı üzerinde ciddi tehditler oluşturacağı uyarısında bulundu.
İklim krizine karşı gerekli şehir planlamalarının yapılmaması halinde 2050 yılına kadar yüksek nüfuslu birçok kıyı şehrinin en az yüzde 5'lik kısmı sular altında kalacak. Rio de Janeiro, Santos, Sidney, Newcastle, Guayaquil, Kingston, Cotonou, Kalküta, Barranquilla ve Perth, risk altındaki şehirler arasında gösteriliyor.
İklim değişikliği, artan kentleşme ve yetersiz yağmur suyu yönetimi nedeniyle kentlerdeki sel riski de giderek artıyor. Her yıl dünya genelinde yaklaşık 1,81 milyar kişi çok şiddetli sel felaketlerine doğrudan maruz kalıyor. Bu durum, milyonlarca insanın hayatını ve geçim kaynağını ciddi şekilde tehdit ediyor.
"EN BÜYÜK ZORLUK KENTLERİN YAŞANABİLİR KILINMASI"
Bu yıl "Dünya İçin Kırmızı Kod" temasıyla düzenlenen Uluslararası Peyzaj Mimarlığı Federasyonunun (IFLA) 60. Dünya Kongresi’ne katılmak üzere İstanbul’da bulunan Field Operations Tasarım Ofisi Kurucusu ve Peyzaj Mimarı James Corner, doğru şehir planlamasının küresel ısınmayla mücadeledeki rolünü AA muhabirine değerlendirdi.
Kentlerin öneminin giderek artacağını belirten Corner, bu noktada karşı karşıya kalınan en büyük zorluğun kentlerin yaşanabilir kılınması ve işlevsel olarak görevlerini en üst seviyede yerine getirebilmeleri olduğunu kaydetti.
Şehirlerin etkili ulaşıma, yaşanabilir ve çalışılabilir binalara ve aynı zamanda önemli yeşil alanlara sahip olması gerektiğini vurgulayan Corner, kentlerdeki yeşil alanların insanların sosyalleştiği yerler olmanın ötesinde rolleri bulunduğuna değindi. Corner, "Şehirlerimizdeki yeşil alanlar aynı zamanda bir ekolojik sistem. Yağmur ve suyla ilişkileri var, sıcaklığı yatıştırıyorlar, sellerin önüne geçiyorlar, sıcaklık ve kuraklığı engelliyorlar, mikro iklim koşulları için önemliler ve biyoçeşitliliğe katkı sunuyorlar." dedi.
İklim krizinin şehirleri pek çok yönden tehdit ettiğini bildiren Corner, artan nüfus, azalan su ve gıda kaynakları gibi sorunlara iklim krizinin de eklenmesiyle ortaya korkutucu bir tablo çıktığını dile getirdi.
Corner, şöyle devam etti:
"İklim krizi beraberinde fırtınalar, seller, toprak kaymaları, kuraklık gibi aşırı hava olaylarını getiriyor. Bu bağlamda birçok bölge artık yaşanamayacak yerler haline dönüşüyor. Bu da insanları o bölgelerden başka yerlere gitmek zorunda bırakıyor. Bu sebeple doğru planlama, yönetim ve tasarımla aslında bu geleceğe daha iyi hazırlanabiliriz. Kentler planlanırken birden fazla şehir fonksiyonu göz önünde bulundurularak tasarlanmaları gerekiyor. Tasarlayacağımız şehirler sıcaklığın etkisini azaltabilmeli, gölge alanlar oluşturabilmeli, havayı ılımanlaştırabilmeli ve su yönetimini iyi bir şekilde yapabilmeli, biyoçeşitliliğe alanlar açabilmeli."
ŞEHİRDEKİ BİYOÇEŞİTLİLİK HAFİFE ALINMAMALI
Şehirdeki yeşil alanların biyoçeşitliliğe olan katkısının hafife alınmaması gerektiğini, bu bölgelerin, şehirdeki böceklere ve diğer hayvanlara alan açtığını aktaran Corner, yeşil alanların aynı zamanda şehirlerin kendi gıdasını üretebilme noktasında önemli olabileceği yorumunu yaptı.
Corner, "Giderek artan bir dünya nüfusumuz var ve gıda en önemli meselelerden biri. Bu noktada teknoloji bize yardımcı olabilir. Öte yandan şehirlere entegre ya da en azından şehirlere yakın bölgelerde tarım yapabiliyor olmamız lazım. Başka bir deyişle, çatılarda oluşturulan bahçelerde, parklarda gıda üretimi yapabilecek alanlara sahip olmamız lazım." diye konuştu.
Şehirlerin hem insanlar, hem de doğanın kendi oluşturduğu yeşil sistemler için yaşanabilir bir şekilde tasarlanması gerektiğini belirten Corner, şehirlerin gelecekte değişecek iklim koşullarına karşı da hazırlıklı olması gerektiğini ifade etti.
İklim krizinin doğaya olan etkisinin bir tasarımcı olarak kendi tasarım süreçlerini de etkilediğini anlatan Corner şunları söyledi:
"Doğa bir yandan çok güzel, zarif ve nasıl işlediğini anladığınızda ilham verici ama aynı zamanda karanlık bir güç. İnsanlara sellerden, salgın yaratan virüslere kadar bir çok problem de oluşturabiliyor. Tasarım aşamasına gelindiğinde sadece doğanın güzel taraflarıyla muhatap değilsiniz. Aslında işleyen bir sistemi tasarlamaya çalışıyorsunuz ve bu sistem sabit bir fotoğraf değil, yaşayan bir varlık."
YAPAY ZEKANIN KATKISI
Teknolojideki gelişmelerin iklim kriziyle mücadelede önemli bir destek olabileceği tespitini paylaşan Corner, "Bence yapay zeka büyüleyici, özellikle verilerle arasının çok iyi olması ona çok fazla güç veriyor. Çok büyük verilerden çok akıllı sentezler oluşturabiliyor. Öte yandan tasarım süreçlerine gelince yapay zeka konusunda endişelerim var. İçinde yaşadığım şehrin, çevrenin, parkın, yürüdüğüm kamusal alanın tasarımının arkasında bir insan eli olmasını tercih ederim." değerlendirmesinde bulundu.
#ESHAHABER.COM.TR