Üç kıtaya hükmetmiş kadim Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküş dönemindeki hükümdarı Sultan II. Abdülhamid Han, devletin yıkılışını 40 yıl süreyle geciktirmeyi başarmış bir siyasetçiydi.
34 yaşında çıktığı tahtı 33 yıl boyunca İngiltere, Fransa ve Almanya gibi güçlere karşı koruyan II. Abdülhamid, Mezopotamya havzasındaki yer altı zenginliğinin de farkındaydı.
MEZOPOTAMYA'DAKİ ZENGİNLİĞİN FARKINDAYDI
Özellikle Musul ve Bağdat çevresinin zengin petrol kaynaklarıyla çevrili olduğunu düşünen Ulu Hakan, bölgeye onlarca bilim insanı göndermiş; buradaki petrol miktarının çıkarmaya değip değmeyeceğini belgeleme niyetindeydi.
Bölgeden gelen raporlar olumlu olunca, Ulu Hakan Musul ve Bağdat'ı kendi üstüne geçirdi. Bu sayede devletin hazinesini korumuş olacaktı.
Ancak tarihler 1909'u gösterdiğinde, Avrupa'daki 'Jön Türkler' oluşumunun başını çektiği İttihat ve Terraki Partisi, önce Sultan Abdülhamid'i darbeyle görevinden etti sonra da Beylerbeyi Sarayı'na sürgüne yolladı.
Bu darbe Türkiye'ye onlarca yıl kaybettirirken, Avrupalı devletlerin isteğine uyacak şekilde Musul ve Bağdat'taki stratejiden cayılmış olundu. Oysaki Gabar Dağı'nda yapılan devasa keşif Osmanlı sultanını bir kez daha haklı çıkarttı.
Gabar'da günlük 5 bin 300 varil petrol çıkarılıyor
"II. Abdülhamid Efsanesi: Yıldız Teşkilatı" kitabının yazarı Tarihçi Şükrü Altın, 19-20 Yüzyıldaki siyasi hamleleri ve Abdülhamid'in ileri görüşlülüğünü Haber 7 okurları için anlattı. İşte, Altın'ın açıklamaları:
Sultan II. Abdülhamid'in Osmanlı İmparatorluğu tebaasının menfaatleri için denge politikası yürüttüğünü belirten Şükrü Altın, açıklamasına şu sözlerle başladı:
"(Sultan II. Abdülhamid Han) Petrol mücadelesine karşı denge siyaseti takip etmişti. Zira petrol üzerinde hâkimiyet kurmak isteyen başta İngiltere olmak üzere Almanya, Fransa ve Rusya Osmanlı topraklarındaki petrol bölgelerini ellerine geçirmek için gayr-ı resmi yöntemleri kullanmak suretiyle mücadele içindeydiler. Öyle ki bu devletler, petrol bölgelerine hâkim olunduğunda Avrupa'da ve dünyada büyük bir güç haline geleceklerini biliyorlardı. Bu sebeple II. Abdülhamid, 1890 yılında da “İrade-i Seniye” ile Musul petrol sahasını “Memâlik-i Şahane" (Yani Padişahın Mülkü)” ilan etti."
Tarihçi Yazar Şükrü Altın, İngiltere'nin emperyalist amaçları uğruna Mezopotamya'daki zenginliği ele geçirebilmek için ajanlarını bölgeye yolladığını ve buradaki nüfuzlu aileleri kendilerine çektiğine değindi.
Altın, İngilizlerin Şerif Hüseyin üzerinden oynadığı oyunu Sultan II. Abdülhamid'in erkenden görüp önlem aldığını da belirtti. Şerif Hüseyin, 18 yıl boyunca İstanbul'da İmparator'un gözetiminde tutulmuş, fakat emperyalistlerin Mezopotamya'ya olan ilgisi gün geçtikçe artmıştı:
"II. Abdülhamid İngiltere'nin bütün girişimlerini her defasında boşa çıkardı. Petrol bölgeleri üzerinde hâkimiyet mücadelesi veren sadece İngiltere ve Fransa değildi. Bunların yanı sıra ABD, Almanya, Rusya gibi ülkeler de bu mücadelenin tarafıydılar. Osmanlı’ya oynanan oyunlar bitmedi. Günümüzde olduğu gibi içeriden yapılan saldırılar daha da tehlikeli hale geldi. Devlet içindeki güçlerin baskısıyla Kanun-i Esasî çalışmaları başlatıldı. Sultan II. Abdülhamid ya savaşacak ya da Kanun-i Esasî’yi ilan edecekti. Her iki hal de devletin ölüm fermanı demekti.
Ancak Sultan II. Abdülhamid, zayıf düşmüş Osmanlı'yı savaşa sürüklemektense Kanun-i Esasi'yi ikinci kez ilan etmek durumunda kaldı.
ABDÜLHAMİD'İN ONCA YILLIK BİRİKİMİNİ YOK ETTİLER
Bir yıl sonra da Jön Türkler oluşumunun kurduğu İttihat ve Terraki Partisi, II. Abdülhamid'e darbe yaptı. Tarihçi Şükrü Altın o günleri şu şekilde özetledi:
"Batılı güçler emellerine ulaşmışlardı. İttihat ve Terakki Partisi iş başına geldikten sonra Şerif Hüseyin ve oğulları çok istedikleri Mekke’ye geri dönebildi. Her şeyi ele geçiren İttihatçılar Sultan II. Abdülhamid’in Musul petrol havzası ve Filistin’de bulunan arazilerini Memalik-i Şahane (özel mülkü olmaktan) olmaktan çıkarttılar."
Musul, Filistin ve Mezopotamya'daki diğer bölgeler Sultan'ın mülkü olmaktan çıkarılınca, emperyalistlerin önü açılmış oldu. Uzun yıllar boyunca Osmanlı'nın zengin yer altı kaynaklarını ele geçirmek için mücadele eden Batılılar, çabalayıp da yapamadıklarını Osmanlı'nın Avrupa etkisi altındaki paşalarına yaptırmıştı.
10 YIL DEDİ, 5 YIL YÖNETEMEDİLER
Yıldız Sarayı'nı türlü zorbalıkla bırakmak zorunda kalan Sultan II. Abdülhamid, Terraki oluşumuna "Siz ülkeyi 10 yıl yönetin ben 100 yıl yönetmişsiniz sayacağım" diye seslenmişti.
'Özgürlükçü' İttihat ve Terakki Partisi, Sultan'ın bu sözünden sadece 5 yıl sonra ülkeyi I. Dünya Savaşı'na dahil etti.
O dönem İmparatorluğun karşısındaki düşmanı ise, "Bir damla petrol, bir damla kandan daha kıymetlidir" sözlerinin sahibi İngiliz Winston Churchill'den başkası değildi.
ABDÜLHAMİD'İN İNSANI TİTRETEN DUASI
Sultan II. Abdülhamid, Beylerbeyi Sarayı'nda sürgündeyken onca insanın kanıyla kurulmuş dede mirası Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşünü büyük bir hüzün ve kederle izliyordu.
Necip Fazıl Kısakürek'in yıllar sonra neşrettiği bir kesitte, Ulu Hakan'ın duası teyit edilmişti. İşte, Sultan Abdülhamid'in insanı titreten o duasından bir kesit:
"Allahım helal etmiyorum!
Şahsımı değil, milletimi bu hale getirenlere, hakkımı helal etmiyorum!
Beni, benim için lif lif yolsalar, cımbız cımbız zerrelerimi koparsalar, sarayımı yaksalar, hanümanımı, hanedanımı söndürseler, çoluğumu gözümün önünde parçalasalar helal ederdim de Sevgili'nin (SalAllahu Aleyhi ve Sellem) yolunda yürüdüğüm için beni bu hale getiren ve milletimi ateşe atan insanlara hakkımı helal etmem!"