Verem bulaşıcı mı merak edilen konular arasında yer almakta. Verem bulaşıcı mı değil mi son yıllarda çeşitli virüslerin hızla yayılmasının ardından araştırılan hastalıklar arasında yer alıyor. Vatandaşlar Verem bulaşıcı mı? Verem tedavisi var mı? Verem nasıl bulaşır? Verem nasıl anlaşılır? Verem nasıl tedavi edilir? sorularına yanıt arıyor. İnsan sağlığının büyük önem kazandığı pandemi döneminde vatandaşların verem hastalığı ile ilgili kafasındaki sorular cevaplandırdık. İşte Verem bulaşıcı mı? Verem nasıl geçer, tedavisi var mı? Detaylar haberimizde...
VEREM BULAŞICI MI?
Verem, bulaşıcı bir hastalıktır. Vereme neden olanMycobacterium tuberculosis adlı basildir.
Verem mikrobu sıklıkla hava yoluyla bulaşır. Tedavisi mümkündür. Ülkemizde tedavisi, ilaçları, takibi ücretsizdir. Tedavi olmayan, tedavisini düzenli sürdürmeyen hastalarda öldürücü olabilir. Verem önemli bir halk sağlığı sorunudur. Her yıl dünyada 9 milyon insan verem hastalığına yakalanmaktadır. Bir buçuk milyon insan da bu hastalıktan ölmektedir.
Verem mikrobu hasta kişiden sağlıklı kişiye başlıca hava yoluyla bulaşır. Bulaştırıcı olan hastalar özellikle akciğer ve gırtlak veremi olanlardır. Öksürük, konuşma, şarkı söyleme gibi solunum faaliyetleri ile mikrop içeren damlacıklar havaya saçılır.
Verem mikrobunu alan kişilerin tümü hasta olmaz; hasta olmadıkları sürece bulaştırıcı olamazlar. Koruyucu tedavi alanlar bulaştırıcı değildir. Hastanın kullandığı çatal, bıçak, kaşık, bardak, tabak ve diğer eşyaları için normal temizlik işlemleri yeterlidir.
Sığırlarda görülen Mycobacterium bovismikrobu hayvanlardan insanlara nefesle ve pastörize edilmemiş sütle bulaşabilir; verem hastalığına neden olabilir.
Verem hastalarının erken tanısı ve etkili tedavisi önemlidir. Düzenli tedavi ile haftalar içinde genellikle bulaşma biter. Düzenli ve yeterli tedavi ile de hastalık tümüyle iyileşir. Verem hastalarının bulaştırıcı olduğu dönemde cerrahi maske kullanması gereklidir.
Verem hastasının güneş alan bir odada bulunmasına özen gösterilmeli ve oda sık sık havalandırılmalıdır. Toplumda öksüren her kişinin öksürürken ve hapşırırken mutlaka mendille ağzını ve burnunu kapatması gereklidir (Öksürük adabı).
Veremin tanısı, balgamda mikroskopik inceleme yapılarak verem mikrobunun gösterilmesi ile konulur. Mikroskopla inceleme kısa sürede yapılır. Aynı balgamın kültürü de yapılır ve sonucu 2-6 haftada alınır. Kültürde mikrobun üretilmesiyle hem mikrobun türü hem de ilaçlara direnç olup olmadığı görülür. Gerekli durumlarda moleküler testler ile mikrobun tanısı bir-iki günde konulabilir. Bazı hastalarda hastalıklı organdan yapılan biyopsinin patolojik incelenmesiyle tanı konur.
Verem hastalığı, ilaçlarla tedavi edilir. İlaç dışında tedavisi yoktur. Günümüzde verem mikrobunu öldüren çok güçlü ilaçlar vardır. Mikropları etkili bir şekilde öldürmek ve ilaçlara direnç gelişimini önlemek için tedavide en az dört farklı ilaç birlikte kullanılmaktadır. Tedavi süresi en az altı aydır.
İlaçların düzenli ve yeterli süre kullanılması gereklidir. İlaçların düzensiz kullanımı ya da erken kesilmesidurumunda hasta iyileşmeyebilir; çevresine mikrop bulaştırmayı sürdürebilir ve ilaçlar etkisiz hale gelebilir (ilaç direnci gelişebilir), hastalık nüks edebilir.
Her verem hastasının mutlaka hastaneye yatırılması gerekmez. Genel durumu bozuk, yaygın hastalığı olan, aşırı kan tükürmesi olan, ek sağlık sorunları olan, ilaç yan etkisi gelişen ve tedaviye uyum sorunları yaşayan hastalar hastaneye yatırılarak tedavi edilebilir. Hastaların özel beslenmesi gerekmez. Dengeli beslenme önerilir. Ciddi kilo kaybı olanlara destek beslenme gerekir.
Verem tedavisinin süresi uzundur. Hastanın günde 8-10 hap içmesi gereklidir. Bu ilaçların düzenli içilmesinin takibi için bir gözetmene ihtiyaç vardır. Hastanın her doz ilacını eğitim almış bir kişinin gözetiminde içmesine doğrudan gözetimli tedavi (DGT)denilir. Hastanın ilaçları içtiğini bu gözetmen izler ve kaydeder. Ülkemizde doğrudan gözetimli tedavi uygulaması yapılmaktadır. İlaç içilen yer ve gözetmen hastanın onayı ile verem savaşı dispanseri hekimi tarafından belirlenir. DGT, tüberküloz tedavisinde gerekli bir uygulamadır.
Verem mikrobuna etkili olması beklenen bir ilacın etki etmemesi "ilaç direnci" olarak tanımlanır. Dirençli tüberküloz içinde 'çok ilaca dirençli tüberküloz' (ÇİD-TB) özel bir önem taşır. Çok ilaca dirençli verem hastasına farklı bir tedavi verilir. Bu tedavi, 4-8 değişik ilaçla, 2 yıla kadar süren bir tedavidir. Yan etkileri fazladır. Bakanlık tarafından ücretsiz verilen ikinci seçenek ilaçların maliyeti çok daha yüksektir. Düzenli ilaç kullanan dirençli hastalarda tedavi büyük oranda başarı ile tamamlanır. Bu hastalarda düzensiz tedavilerde ölüm oranı yüksektir.
Verem hastası ile aynı havayı paylaşan ve tüberküloz basiline maruz kalan kişilere temaslı denilir. Temaslılarda verem hastalığı görülme oranı yüksektir. Bu nedenle tanı konan bütün hastaların temaslıları verem savaşı dispanserinde taranır. Tarama yapılmasının amacı; hastaya mikrop bulaştırmış başka bir hasta olup olmadığının ve hasta kişinin temaslılara hastalığı bulaştırıp bulaştırmadığının belirlenmesidir. Çocuk hastalarda yapılan temaslı muayenesi, genellikle kaynak hastayı bulmaya yöneliktir.
Özellikle beş yaşından küçük çocuklarda verem mikrobunu aldıktan sonra hastalık gelişme riski, menenjit ve miliyer tüberküloz görülme olasılığı erişkinlere göre daha yüksektir. Verem, 2-3 haftadan uzun süren öksürük, ateş, gece terlemesi, halsizlik, iştahsızlık, kilo kaybı, kilo alamama, büyüme geriliği gibi yakınmaları olan çocukta akla gelmelidir. Ancak bazen bu yakınmalar erişkindeki kadar belirgin olmayabilir. Çocukluk çağı tüberkülozunda tanıyı çocuk hekimi koyar. Verem hastası ile temas olması, semptomlarının ve bulgularının olması, tüberkülin deri testi (PPD), radyolojik bulgular, diğer testler ve mikrobiyolojik incelemeler birlikte değerlendirilerek tanı konulur.
BCG aşısı hastalıktan değil, hastalığa bağlı olarak gelişecek milier tüberküloz ve menenjitinden korur.
VEREM TÜRLERİ
Primer tüberküloz
Tüberküloz basilinin ilk kez bulaştığı hastalarda ortaya çıkan tablodur. Genellikle çocukluk çağlarında meydana gelir, ilerleme göstermedikçe sessiz kalırlar. Havadaki enfekte damlacıkların solunmasıyla basil akciğerler girdiğinde, 3 mikrondan küçük olan damlacıklar akciğerin en derin bölümlerine kadar ulaşabilir.Akciğer ortalarında ve plevraya yakın alanlarda kolaylıkla yerleşebilen basil, bu alanda çok küçük bir yangı oluşturur. Yangı alanında önce nötrofil lökositler belirir, zamanla makrofajların çoğaldığı görülür. 2-8 hafta sonra, plevranın hemen altında, 1-1,5 cm çapında, sınırları belirgin yuvarlakça bir lezyon oluşur; bu lezyona "Ghon odağı (ghon foküsü)" adı verilir. "Ghon odağı"ndaki basillerin bir bölümü "antijen sunan hücreler - APC" tarafından bölgesel (trakeobronşial) lenf düğümlerine taşınarak oralarda da yeni odaklar oluşmasına neden olur. Akciğerdeki tek odak ile bölgesel lenf düğümlerinde oluşan odakların oluşturduğu bütüne "Ghon kompleksi" adı verilir. Tablo bu aşamada stabil kalabilir, klinik belirti vermez; radyolojik olarak saptanamayan fibrotik ve bazıları kireçlenmiş bu lezyonların içlerinde canlı basillerin bulunabilir. Bu aşamada kalmış bireylerin PPD (purified protein derivative) testleri pozitif çıkar. Gelişmesi önlenemeyen Ghon kompleksindeki basiller lenf yollarına girerek tüberkülozun tüm organlara yayılmasına neden olabilirler (miliar tüberküloz).[2][3][4]
Primer Progressif Tüberküloz
Sosyoekonomik sorunlu toplumlarda ve beslenme sorunları olan çocuklardaki primer tüberküloz odağı kolayca aktifleşebilir. Aktifleşen olgularda tüm organlara yayılma (miliar tüberküloz) ve beyin zarlarının tüberkülozu (meninjit tüberküloz) genellikle ölümle sonlanır. Primer tüberkülozun erişkin bireylerde aktifleşmesi (progressif davranış) seyrek görülür (%10). Aktifleşme genellikle akciğerin tepe noktasında (apeks) başlar. Önceleri 1–3 cm çapında, ortasında kazeöz nekroz bulunan bir lezyon biçimindedir. Nekroz çevresinde epiteloid hücreler ve Langhans dev hücreleri bulunur; bu yapıya tüberkül adı verilir (hastalığa, tüberküllerden oluşan lezyonlar içermesi nedeniyle "tüberküloz" adı verilmiştir). Tüberküllerin çevresinde lenfositler, en dışta ise bağ dokusu kuşatması vardır.
Primer tüberkülozun ilerleyici (progressif) nitelik kazanmasıyla oluşan tablonun özellikleri hastanın vücut direncine ve basilin gücüne (virulans) bağlıdır. Bağışıklık sistemi sorunu olan hastalarda yüksek virulanslı bir basil infeksiyonu özel bir pnömoni türü olan "tüberküloz bronkopnömonisi (kazeöz-jelatinöz pnömoni)"ne neden olur. Bu hastaların çoğunda, kan ve lenf dolaşımına da giren basil birçok organa yayılır (miliar tüberküloz).
Sekonder Tüberküloz
Gerileme dönemine girmiş önceki bir tüberküloz hastalığının alevlenmesi (reaktivasyon) olgusudur. Reaktivasyon ya Ghon odağının aktifleşmesi ya da dışarıdan gelen güçlü bir basilden kökenli yeni bir infeksiyonun (reinfeksiyon) sonucudur. Patoloji uzmanlarının ve teknisyenlerinin otopsi reinfeksiyonları, sağlıkçıların önemli meslek hastalıklarından biridir.
Risk faktörleri: Bağışıklık sistemi sorunları (HIV infeksiyonu), alkolizm, diabet, kanserler, kemoterapi ve radyoterapi tüberküloz reaktivasyonunda önemli risk faktörleridir.
Hastaların bir bölümünde, akciğer dokusunun değişik bölgelerinde oluşan lezyonların ortalarındaki kazeöz nekroz bronşlara açılabilir. Öksürük ve balgamla atılan nekrotik dokuların yerinde kalan boşluklara "kavern", bu tür lezyonların bulunduğu olgulara "aktif kavernli tüberküloz" adı verilir. "Aktif tüberküloz" olarak nitelendirilen hastalık tablosu akciğerde sınırlı kalabilir. Sistemik yayılmalarda çok sayıda organ etkilenir (miliar tüberküloz). Miliar tüberkülozda, etken lenf yollarına girmişse akciğerlerin her yerinde, kan dolaşımına girmişse çok sayıda organda (böbrek, karaciğer, beyin, vd) 1–2 mm çapında tüberküller oluşur. Örneğin beyin etkilenmelerinde, beyin tabanında oluşan "örümcek ağı" görünümündeki fibrin lifleri arasında miliar tüberküllere rastlanır. Çocuklardaki tüberkülozlarda, beyin ventriküllerinde tümör gibi kitle yapan tüberküller kümesi oluşabilir (tüberkülom)
Haberler.com - Gündem Verem, Gündem - Longtail, Gündem, Sağlık, Haberler