Gündem

Anayasa Mahkemesinden Ali İsmail Korkmaz kararı

Haber 7 - Yüksek Mahkeme, Gezi eylemlerinde öldürülen Ali İsmail Korkmaz'ın ailesinin yaptığı bireysel başvuruda, "eziyet yasağının" ihlal edildiğine hükmetti.

Anayasa Mahkemesinden Ali İsmail Korkmaz kararı
09-08-2022 23:53
Google News

Anayasa Mahkemesi, Eskişehir'de 2 Haziran 2013'teki Gezi Parkı eylemlerinde darbedilen ve kaldırıldığı hastanede hayatını kaybeden üniversite öğrencisi Ali İsmail Korkmaz'ın ailesinin yaptığı bireysel başvuruda hak ihlali kararı verdi.

Anayasa Mahkemesi Birinci Bölümü'nün Resmi Gazetede yer alan kararına göre, Gezi Parkı olaylarının yaşandığı dönemde Eskişehir'de yapılan gösterilerde sivil vatandaşların ve kolluk görevlilerinin müdahalesi sonucu beyin kanaması geçiren, kaldırıldığı hastanede yoğun bakım ünitesinde hayatını kaybeden üniversite öğrencisi Ali İsmail Korkmaz'ın ebeveyni ve kardeşleri Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulundu.

Başvurucular, gösteriye katılan yakınlarının, kolluk görevlileri ve sivil vatandaşlar tarafından darbedilerek öldürülmesi nedeniyle bazı haklarının ihlal edildiğini öne sürdü.

Anayasa Mahkemesi Birinci Bölümü, oy birliğiyle başvurucuların "eziyet yasağının" ihlal edildiğine ve başvuruculara toplam 67 bin 500 lira tazminat ödenmesine hükmetti.

Yüksek Mahkeme, eziyet yasağının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için "7 ay 15 gün hapis cezası verilen ve hakkında hükmün açıklanması geri bırakılan" sanık polis memuru H.Y. hakkında yeniden yargılanma yapılmak üzere kararın bir örneğinin Kayseri 3. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine de karar verdi.

Gerekçeden

Anayasa Mahkemesinin gerekçesinde, olayla ilgili soruşturma ve kovuşturmaların yapıldığı, kamu davasının açıldığı, ağır ceza mahkemesinde yürütülen yargılama ve temyiz sürecinin sonunda başvurucuların yakınının ölümüne neden olan sanıklar hakkında çeşitli hapis cezalarına hükmedildiği hatırlatıldı.

Gerekçede, sanık polis memuru H.E'nin ise "kamu görevlisi olarak sahip olduğu nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle silahtan sayılan copla kasten yaralama" suçundan 7 ay 15 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına (HAGB) karar verdiği belirtildi.

Başvurucuların HAGB kararına itiraz ettiği, ağır ceza mahkemesinin, dosya üzerinden yaptığı incelemede HAGB'ye karar verilebilmesi için gerekli yasal koşulların oluştuğu gerekçesiyle itirazı reddettiği aktarıldı.

Somut olayda, "kamu görevlisi olup güç kullanma konusunda ilgili yasalar çerçevesinde yetkisi ve görevi bulunan polis memurunun, memuriyet görevinin kendisine sağladığı otoriteyi açıkça kötüye kullandığı" belirtilen gerekçede, "Polis memuru, kanunlar ve kurallar ile belirlenmiş güç kullanma ile ilgili görevini yerine getirirken amacından tamamen sapmıştır." denildi.

Derece mahkemesinin de polis memurunun sahip olduğu nüfuzu kötüye kullanarak kasten yaralama suçunu işlediğine karar verdiği vurgulanan gerekçede, "Oysa kolluk görevlileri, görevlerini yerine getirirken her koşul altında vücut bütünlüğünün dokunulmazlığı gibi temel haklara ve özellikle insan haysiyetine saygı göstermek ve bunları korumak zorundadır." vurgusu yapıldı.

HAGB müessesesinin, cezasızlığa yol açması nedeniyle benzer türdeki ihlalleri önlemedeki caydırıcılığı sağlayamadığı aktarılan gerekçede, "HAGB kararı verilmesi, kötü muamele fiillerine karışan kamu görevlilerine hoşgörüyle yaklaşıldığı izlenimini uyandırmaktadır. Bu durum ise bu tür fiillere eğilimli görevlileri cesaretlendirebilecektir." denildi.

Somut olayda, polis memurunun sabit görülen suçundan dolayı disiplin yönünden bir soruşturmaya tabi kılınmamasının da oluşan cezasızlığın etkisini daha da ağırlaştırdığı aktarılan gerekçede, şu değerlendirmeler yapıldı:

"Tüm bu hususlar, kötü muamelenin hoş görülmediği inancının zayıflamasına yol açmaktadır. Bu tür uygulamalar özelde mağdurlarda, genelde ise kamuoyunda mahkemeler ile yetkili makamların bireyleri kötü muameleye karşı koruma amacıyla yerine getirmeleri gereken ve bu nedenle de kritik bir önemi olan rollerini yerine getirmemeleri nedeniyle kamu görevlilerinin fiili dokunulmazlıktan yararlanarak bireylerin haklarını istismar etmelerinin mümkün olabildiği bir ortamın oluştuğu intibasını yaratmakta, hukuk devleti ile adalete olan güven ve inancı açıkça zedelemektedir."