Türkiye’de alınan bütün tedbirlere rağmen gıda fiyatlarında yaşanan yükselişin önüne geçilemiyor. Türkiye Gazetesi'nden Kaan Zenginli'nin haberine göre, son yıllarda döviz kurlarında yaşanan yükseliş, buna bağlı olarak gübre, tohum, mazot, ilaç girdilerinin tırmanması, pandeminin ilk başlarında yaşanan küresel arz daralması, 2020-2021’de etkili olan kuraklık, artan talebe bağlı olarak yaşanan küresel enflasyon ve Ukrayna-Rusya savaşı, fiyatları rayından çıkardı.
NELER YAPILDI?
Hükûmet bu süreçte yükselen fiyatlarla mücadele etmek için de;
* Çeşitli ürünlerde ithalatın artırılması,
* İçeride birçok gıdada ihracatın sınırlanması,
* Perakende satış noktalarında ve üretim alanlarında market-depo denetimlerinin artması,
* Fahiş kâr uygulayanlara ve stokçulara cezaların kesilmesi,
* Tanzim satış noktaları, Tarım Kredi Marketleri ve TMO Marketleri gibi perakende noktaların hayata geçirilmesi,
* Gıda Komitesi, Fiyat İstikrarı Komitesi, Erken Uyarı Sistemi, DİTAP gibi yapılarla arz talep ve lojistik durumunun tespiti,
* Devlet bankaları kanalıyla modern ve teknolojik seraların teşvik edilmesi,
* Sözleşmeli ve alım garantili üretim planlaması,
* Enflasyon İle Mücadele Timlerinin kurulması,
* “En ucuz gıda nerede?” sorusuna cevap veren mobil uygulamanın hayata geçirilmesi,
* Çeşitli ürünlerde dekar başına teşvikler ve mazot, gübre gibi girdilerde çeşitli sübvansiyonların uygulanması,
* Temel gıda ürünlerinde katma değer vergisinin yüzde 8’den yüzde 1’e indirilmesi gibi birçok tedbiri hayata geçirdi.
NETİCE NE OLDU?
Ancak gelinen noktada hem tarlada hem de markette gıda fiyatlarında yükseliş sürüyor. Son bir yıldır yağ, şeker, süt ve meyve-sebze gibi temel gıda maddelerinde yükselen fiyatlar gündeme oturdu. Son olarak et fiyatlarındaki zamlar “Türkiye tarımda neden kendi kendine yetemiyor” sorusunu akla getirdi. Hayvancılık sektöründe uzun süredir Kahramanmaraş’ta faaliyet gösteren, ülkenin dört bir yanındaki üreticilere danışmanlık desteği veren ve bu alanda artık bir otorite hâline gelen Eşref Şekerli son gelişmeleri değerlendirdi.
Hayvancılık sektörünün 2018 yılında kan kaybetmeye başladığını aktaran Şekerli “2018 yılında vatandaşların yıllık et tüketimi 1 milyon 300 bin tondu. Arz, talebi karşılayamıyordu. İthalat politikası izlendi. Kur da o zaman cazipti ve ithalat yöntemi seçildi. İçeride ise ithalat sebebiyle üretim azaldı. Bununla birlikte şarbon hastalığı haberi de yayılmaya başlandı. Amaç, kırmızı et tüketimini azaltmaktı. Nitekim 1 milyon 300 bin tonluk tüketim, bugün 800 bin tona kadar düştü. Kırmızı et tüketimi bilinçli olarak azaltıldı. İlerleyen dönemlerde Tarım Bakanlığı hayvan üretimini desteklemek adına teşvik vermeye başladı. Ancak burada hata, bu desteği herkese verdi. İşi bilen-bilmeyen birçok kişi hayvancılığa soyundu. Bu, reklam kampanyaları ile de desteklendi. Bugün bu işe bilmeyerek girenlerin çoğu battı. Hem kaynaklar boşa gitti hem ihtiyaç duyduğumuz üretimi yapamadık. Sonra maliyetli metotlar seçildi. Fabrikasyon üretime geçildi. Artık hayvan ota gitmiyor, ot hayvanın ayağına geliyordu. Bu da nakliye başta olmak üzere birçok kalemde yeni masraf demekti. Meralara hayvan çıkmaz oldu” dedi.
HAYVAN STOKLANAMAZ!
Bugün bütün dünyada gıda ve emtia fiyatlarının tavan yaptığını hatırlatan Şekerli “Savaş ve kuraklık sebebiyle ülkeler stok yapmaya başladı. Yemin ham maddesi yüzde 100 arttı. Zaten yaralı bir sektör olan hayvancılık, iyice dar boğaza girdi. ‘Hayvan stokluyorlar’ söylemi de yanlış. Bu şeker, yağ değil ki; hayvanın maliyeti, stoklayana ayda 2 bin TL!.. Süt fiyatlarına verilen son destek de üreticiyi tam tatmin etmedi. Dolayısıyla hayvanlar hâlâ kesime gönderiliyor. TÜİK rakamları kesinlikle doğru değil. Türkiye’de 19 milyon büyükbaş yok. En fazla 14 milyon var. Bazı çiftçiler hayvanlarını kestiğinde veya sattığında küpe numaralarını sistemden düşürmüyor. Çünkü arpa desteği alması lazım, hatta bankadan kredi almak için bile hayvan göstermesi lazım. Dolayısıyla TÜİK, küpe hesabı yaparak doğru bir yol izlemiyor” uyarısında bulundu.
DESTEKLER ARTMALI
Tarım Bakanlığının da arpa ve buğday fiyatlarını çok düşük rakamlardan ve hasat bittikten sonra açıkladığını aktaran Şekerli “Tonu 2.500 TL dendi. Hâl böyle olunca çiftçi üretimden çekildi. Ekmeyince ithalata sarıldık. Savaşı ve kuraklığı da hesap etmedik. Göbekten yurt dışına bağlı olduk. Serbest piyasada ve ithalat fiyatlarında gelinen nokta da ortada!.. Şimdi de yüksek fiyattan almak mecburiyetinde kalıyoruz. TMO yeni hasat döneminde gerçekten çiftçiyi tatmin edecek bir rakam açıklarsa, işte o zaman çiftçi arpa, buğday, mısır eker ve yem ihtiyacımızı ithalatla karşılamak zorunda kalmayız. Mevcut durumda et fiyatlarını da hemen düşürmek mümkün değil. İthal etseniz bile; mesela Polonya’dan karkası 7,5 avroya alabiliyorsunuz. Nakliye masrafları ile 90 TL’ye geliyor. Zaten içeride de bu fiyat. İthalat şu an için mantıksız” ifadelerini kullandı.
YEMDE BAĞIMLILIK BİTMELİ
Eşref Şekerli, alınması gereken tedbirleri de şöyle anlattı: Et fiyatlarının düşmesi için hayvan arzının artması gerekiyor. Bunu ithalat ile değil, üreticiye verilen destekle yapabiliriz. Bunun için önce yem üretmemiz lazım. Türkiye, yem konusunda dışa bağımlı olmamalı. TMO, çiftçiden alım fiyatını yükseltmeli. Diğer türlü çiftçi arpa, buğday, mısır ekmiyor. Hayvancılık işi, yeniden köylere dönmeli. Sanayileşmiş sistem maliyeti artırırken, etin kalitesini de düşürüyor. Bu, her alanda ülkeye zarar veriyor. İşi bilmeyenlerin hayvancılık yapması önlenmeli. Bakanlık, hayvan üreticilerini iyi denetlemeli. Küpe sistemi ile masabaşında sayım ile değil, bire bir sahada bu yapılmalı...
ET İHRACATI DURDURULDU
Türkiye; KKTC, Azerbaycan ve Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti dışındaki ülkelere et ihracatını durdurma kararı aldı. İçeride fiyat artışları ve arz güvenliği sebebiyle; büyükbaş, koyun ve keçi eti ihracatı ikinci bir karara kadar yapılmayacak.
HOLLANDA BÖYLE BAŞARDI
Tarıma dünayda örnek olan Hollanda, 7 yıllık tarım bütçesi yapıyor. Hollandalı çiftçi 7 yıl boyunca hangi ürüne ne kadar destek alacağını biliyor. Çiftçi her aşamada denetleniyor ve her yıl üretimi kalite olarak puanlandırılıyor.
> Ülke, dünyanın en başarılı tarım üniversitesi Wageningen'e ev sahipliği yapıyor.
> Tarlaları nadasa bırakmıyorlar, ıslah ederek verimliliği artırıyorlar.
> Üretimin her aşamasında bilimi ve teknolojik gelişmeleri kullanıyor.
> AR-GE, pazarlama, uzun ve sürdürülebilir bir tarım politikası uyguluyorlar.
> Seralar ve üreticiler çoğunlukla tek bir ürün üzerine uzmanlaşmıyor.
> Çiftçilerin ne yetiştireceğine kooperatif karar veriyor. Getiri hesabı yaparak doğru ürünü belirliyorlar.
> Hollanda'da tarım yapan nüfus azalsa da tarıma ayrılan alanların büyüklüğü aynı kalıyor.
#haber7
Editor : Eshahaber