BARTU EKEN/KANAL7 DIŞ HABERLER SERVİSİ
7 Ekim'de başlayan Aksa Tufanı Operasyonu'yla beraber sadece İsrail ve Gazze Şeridi'nde değil, genel olarak Orta Doğu'da tansiyon doruk noktasına ulaştı.
Hamas'a desteğini açıkça ifade eden İran bir tarafta, İsrail'in katliamlarına göz yumarak "bu bir meşru müdafaadır" açıklamalarında bulunan batı ülkeleri başka bir tarafta saf tuttu.
ABD ile İran arasında devam eden bölgesel rekabet mücadelesinin merkezi olan Orta Doğu'da Suriye ve Irak'taki yönetimler Tahran'ın müttefiki konumunda.
Körfez Ülkeleri ise son dönemde daha farklı adımlar atmasına rağmen ABD ile geniş kapsamlı bir ittifak içinde bulunuyor. Başta BAE olmak üzere, Suudi Arabistan, Kuveyt, Katar, Ürdün ve diğer yönetimler ülkelerinin menfaatlerinin ABD ile paralel politikalar izlemekten geçtiğini değerlendiriyor.
Körfez ülkeleri aynı zamanda Rusya ve Çin ile de temaslarını sürdürüyor. Suriye'deki ABD varlığı YPG/PKK'lı teröristlerin işgal ettiği alanlarda bulunuyor.
Irak'taki varlık ise terör örgütü DEAŞ tehdidinin yeniden ortaya çıkmaması için hükümet güçleriyle ortak operasyonları içeriyor.
Dolayısıyla İran bölgesel rakibi ABD'nin bu ülkelerdeki askeri varlığından rahatsız olduğu kadar ortak tehdit olan DEAŞ'la mücadele edilmesinden de memnun olarak değerlendiriliyor.
Nitekim DEAŞ'ın İran içinde de olmak üzere Şii nüfusunu hedef aldığı biliniyor.
Öyle ki İran bilhassa Musul Operasyonu sırasında ABD'den ciddi miktarda zırhlı araç ve hava desteği almıştı.
Analistler Tahran'ın tüm bunlara rağmen, dış politikada ABD karşıtı söylemlerini kendi halkını bir arada tutmak için önemli bir araç olarak görüyor.
Dolayısıyla İsrail Gazze Şeridi'nde katliam yaparken, ABD'nin de Suriye ve Irak'ta hedef alınması İran'ın itibarını göstermek için kaçınılmaz bir fırsat olarak yorumlanıyor.
Bu çerçevede 7 Ekim'den bu yana Irak ve Suriye'deki Birleşik Devletler üslerine 50'den fazla roket ve kamikaze İHA'larla gerçekleştirildi.
SALDIRILARIN NASIL BİR ETKİSİ VAR?
ABD İlk olarak Ocak 2015'te Aynularab'da bir askeri üs inşa etti. Hemen ardından Haseke'nin Rümeylan ilçesinde bir hava üssü kurdu.
Terör örgütü YPG/PKK'ya desteğini sürdüren ABD güçleri, halihazırda Suriye'nin güneyindeki Tenef bölgesine de yerleşmiş durumda.
Ayrıca Haseke, Rakka ve Deyrizor illerinde örgüt işgalindeki bölgeler ve bilhassa petrol sahaları civarında çok sayıda üs ve askeri noktada varlık gösteriyor.
Burada konuşlanan ABD güçleri ile Fırat Nehri’n batı yakasındaki İran destekli gruplar arasında zaman zaman karşılıklı saldırılar yaşanıyor.
Birleşik Devletler'in Irak'ta bulunan en önemli üsleri ise Ayn el-Esed Askeri Üssü, Harir Hava Üssü, Victory Askeri Üssü ve Erbil Uluslararası Havalimanı'nda konuşlu ABD üsleri olarak biliniyor.
İran, gerçekleştirdiği saldırıları Devrim Muhafızları ya da herhangi bir resmi birliği üzerinden değil; bölgede kendilerine bağlılık gösteren silahlı milisler tarafından yönlendiriyor.
Yaklaşık 1.5 ayda gerçekleştirilen saldırılarda yalnızca bir Amerikan askerinin kalp krizi sebebiyle yaşamını yitirmesi hedeflerin başarıyla vurulamadığını gösteriyor.
Jeopolitik üzerine çalışan araştırmacılar bu saldırıların kasıtlı olarak hedeflere ulaşmadığını öne sürüyor.
Böylece Tahran'ın hem ABD'yi "gerçekten" hedef almayarak daha büyük bir savaşın fitilini ateşlemediği ifade ediliyor.
Hem de muhafazakar İran halkına dış politikada güçlü bir Tahran olduğu mesajı verildiği aktarılıyor.
ABD SERT KARŞILIK VERMEDİ
İran'ın Irak ve Suriye'de ABD üslerini hedef almasına karşın, Washington şuana kadar oldukça kısıtlı misilleme operasyonları gerçekleştirdi.
Suriye'de Meyadin ve El Bukemal bölgelerinde İran destekli milislerin askeri karargah olarak kullandığı iki bina vuruldu.
Bölgede bulunan birkaç askeri araç tahrip edildi.
Bu durum, bölgeyi inceleyen uzmanlar tarafından ABD'nin de İsrail'in aksine daha geniş bir savaş istemediği yorumlarını beraberinde getirdi.
Zira analistlere göre, ABD derin istikrarsızlık eleştirilerine rağmen bölgede tutunma noktasında kesin bir tavra sahip.
Biden yönetimi ve PENTAGON, Obama'nın aksine Irak'tan ya da Suriye'den çekilmeyi düşünmüyor.
Nitekim Obama bu adımı attıktan kısa bir süre sonra DEAŞ terör örgütü bölgedeki etkisini genişletmiş; ABD öncülüğündeki Koalisyon güçleri birkaç ay içinde yeniden Levant bölgesine yerleşmek zorunda kalmıştı.
Editor : Eshahaber