Türkiye Enerji Stratejileri ve Politikaları Araştırma Merkezi (TESPAM) Başkanı Oğuzhan Akyener ile Türkiye’nin enerji politikalarını ve enerji piyasasına hakim olan ülkeleri konuştuk.
Devletin enerji politikası nedir? İleriye dönük olarak nasıl olmalıdır?
- Ülkemiz bildiğiniz üzere bir enerji ithalatçısı. Mesela, tükettiğimiz petrolün neredeyse % 90’ını ithal ediyoruz. Doğalgazın şu an için % 99’undan fazlasını ithal ediyoruz. İnşallah Sakarya gaz sahamız üretime alındıktan sonra orta vadede bu denklem değişecek.
Öte yandan, yenilenebilir enerji kaynak potansiyelimiz yüksek. Mesela, elektrik denklemine baktığımızda ‘mevsimsel olarak değişmekle birlikte’ % 25’ini HES projeleriyle üretiyoruz. % 10’unu rüzgârdan üretiyoruz. % 3.5-4 oranında GES’ten üretiyoruz. Biyoenerji ve termal enerji oranları biraz daha az bunlara nazaran. % 30’unu kömürden üretiyoruz. Mevsimsel ve fiyat bazında değişiklikler denklemdeki ağırlığı değiştiriyor. Ama % 30’luk elektriğin yarısını ithal kömürden, yarısını yerli kömürden üretiyoruz. % 30’unu doğalgazdan üretiyoruz.
Bu denkleme göre enerji ithalatına mecbur olduğumuz ortaya çıkıyor değil mi?
- Türkiye’nin böyle bir denklemi var. Bu denklem içinde, doğalgaz ithal, ithal kömür zaten ithal. Yuvarlama yapsanız ürettiğiniz elektriğin yarısını ithal kaynaklardan sağlıyoruz.
Yarısını ithal kaynaklardan sağlıyor olmamız elektrik fiyatları konusunda elimizi bağlıyor. Çünkü küresel piyasalardan etkileniyoruz.
Doğalgazda geçiş merkezi olmanın avantajlarından faydalanabiliyor mu Türkiye?
- Türkiye, öncelikle sürdürülebilir kendi arz güvenliğini sağlayan daha sonra gelişen doğalgaz trendleriyle birlikte bir doğalgaz geçiş merkezi. Kendisine ait olan bir doğalgaz ticaret merkezi olmaya yönelik adımlar atıyor. Yine, petrol ticareti ve petrol transit ülkesi olma noktasında bazı boru hatlarımız ve İstanbul ile Çanakkale boğazlarımız var.
Nükleer enerjinin hem bugün hem gelecek için önemi ortada. Türkiye’nin nükleer konusunda stratejisi nedir?
- Nükleer önemli bir gündem maddesi. Türkiye, nükleer enerjiye sahip olma konusunda bilfiil çırpınıyor. Bu ilk nükleer ruhsatlandırma süreci ya da böyle bir santral kurma süreci 1970’lerde başlamış ve bugünlere kadar sürmüş. Ancak şu geçtiğimiz son dönemde yapılan atılımlarla olur inşallah. Rusya ile de sıkıntılar var ama ilk faz ertelenmeyecek gibi. Belki finansal anlamda sıkıntılar yaşanabilir. Böyle zorluklar var.
Eskiden enerji politikası konuşulurken elektrik üzerinde durulurdu. Elektrikteki yatırımlarımız yeterli mi?
- Türkiye, enerji politikasını kurgularken birincisi sürdürülebilir arz politikası, yönetilebilir fiyatlandırma politikaları gibi hamleler üzerine tasavvur edilmiş bir politika üzerine gitmiş. Daha çok elektrik ağır basmış. Türkiye’de enerji dendiğinde elektrik akla gelen ilk yol. Haliyle elektrik alanında birçok yatırımlar olmuş. Zamanla özelleştirmeler yaşanmış. Serbest piyasa sistematiğine bürünmüşüz. Elektrik sektörü başarılı bir pozisyon elde etmiş. Özellikle 2001 yılındaki elektrik piyasası kanunuyla. Türkiye büyük atılımlar yapabilmiş.
l Eskiden bizde petrol var ama çıkartmamıza engel olunuyor diye bir algı vardı. Petrol var da biz mi çıkaramıyoruz?
- Petrol, doğalgaz noktasında -hidrokarbon kaynaklar- hem içimizde bir ukte kalmış. Zaman zaman demişiz “Bizde petrol, doğalgaz yok” zaman zaman “Bizde var da çıkartılmıyor. Lozan’ı bekliyoruz.” Bunlara bakmayın bunların hepsi yalan.
Petrol sektörü büyük yatırımlar isteyen, profesyonel çalışma isteyen, büyük risklerle çalışmanız gereken bir sektör. Büyük oyuncuların olması gereken bir sektör. Devlet eliyle büyük atılımlar yapmak zor. Ama biz yine devlet eliyle büyük keşifler başardık. Bundan sonra devlet, özel sektörün önünü açar.
Kesin yargılarla bizde petrol yok diyenler de vardı. Bu konuda ne diyeceksiniz?
- Bizde petrol yok diyenlerin de laflarının altı boş, çünkü ortaya konulan jeofizik, jeolojik, jeotermal modellere baktığımızda birçok soru işareti var. Arama eksiklikleri var. Sismik ve sondaj ile elde ettiğiniz veriler, çok pahalı veriler. Büyük yatırımlar yapmak gerekiyor. Bunlara rağmen bizde yok denilmiş belli bahaneler bulunmuş.
O zaman geldiğimiz noktada potansiyel var diyebilir miyiz?
- Ben potansiyel olduğunu biliyorum. Özellikle jeofizik alanında çalışan arkadaşlarımdan dinlediğim kadarıyla ve ben de şahsen petrol mühendisiyim, kısmen yer bilimci sayılırız. Jeofizik, jeolog kadar değil ama. Tecrübelerime dayanarak bir potansiyel olduğunu kabul ediyorum. Bu potansiyelin keşfe dönüşmesi konusunda daha çok çalışma yapmamız gerekiyor. Benim söylediğim bu. Kesin var diyemezsin.
Gaz hidrat enerji potansiyelinin ülkemiz için önemi nedir? Nükleer enerji alternatif enerji kaynağı olabilir mi?
- Bizim TESPAM bünyesinde metan hidratları yani gaz hidratları çalışan bir ekibimiz de var. Hatta bu bağlamda bazı teknoloji geliştirme üzerinde de çalışıyoruz ama büyük yatırımlar gerekiyor, bu teknolojileri tespit edebilmek için. Metan hidratlar, belli basınç ve düşük sıcaklıkta su molekülleri tarafından hapsedilmiş metan gazıdır. Yani, doğalgazdır. Bizim evlerde kullandığımız doğalgazdan bir farkı yoktur. Tek fark, doğalgaz -konvansiyonel olanlarından bahsedersek- yeraltına belli bir rezervuar içerisinde kapanlanmış sondaj ile yukarı çıkarttığınız kaynaklardır. Metan hidrat kaynakları ise yine aynı mantıkla. Doğalgazda olduğu kadar derin değil. Denizin 2000 metre altına gittikten sonra 2000-3000 metre daha kazmana gerek kalmadan denizin 400-500 metre altında bulunuyor. Su altındaki toprak bandında.
Üretimi kolay mı?
- Üretimi kolay. Siz oraya bir sondaj yaptığınız da bile orada oluşan düşük basınç sebebiyle bir kısmını sağabiliyorsunuz. Ama bir kısmını sağabiliyorsunuz. Onu üretmek için yeni bir teknoloji üretmek gerekiyor. Şu an o teknoloji icat edilmiş değil.
Diğer ülkeler bu konuda neler yapıyor?
- Çin’in, Amerika’nın, Kanada’nın bağlamada çalışmaları var. Hepsinde aynı potansiyel var. Bizim Akdeniz ve Karadeniz kıyılarında potansiyelimiz var. Ama bizim şu kadar metan hidrat rezervimiz var derseniz yalan konuşuyorsunuzdur. Çünkü ortada böyle bir veri yok. Piyasada bunu söyleyenler var. Öte taraftan; bu potansiyelden birkaç numune alınmış ama yayılımı ne kadar, ne kadar potansiyel var, ne kadar ekonomik olarak üretilebilir bunlarla ilgili hiçbir veri yok. Bunların daha çok çalışılması lazım. Büyük yatırımlar yapılması gerekli.
Çin’in metan hidrat ürettiği gerçek mi?
- Bundan iki sene önce Çin ‘biz ekonomik olarak metan hidrat ürettik’ dedi. TESPAM olarak açıkladıkları teknolojilere baktığımızda şunu gördük, üretmişlerdir ama ekonomik değildir. Ekonomik olarak yalan söylüyorlar, spekülasyon yapıyorlar. Dünyada henüz metan hidrat üreten bir teknoloji yok.
Bizim bu alandaki çalışmalarımızın gelişmesi için ne gerekiyor?
- Bizim de çalışmalarımız var ama nasıl ifade edeyim, çok büyük bütçeli ar-ge çalışması gerekiyor. Şu an böyle bütçelerin altından kalkabilecek durumumuz yok. Devlet olarak da böyle bir sistematiğin altından kalkabilecek altyapımız yok. Dünyada da kolay değil. İleride metan hidrat kaynaklar ekonomik hale gelebilir. Geldiğinde de ‘2050’lerden bahsediyorum’ nükleere bir alternatif olabilir mi? Olamaz. Çünkü nükleer bir doğalgazdır. Sonuçta bir doğalgaz üreteceksiniz. Normal doğalgaz rezervlerinden daha ucuza üretirken, metan hidratları daha pahalıya üreteceksiniz fark bu.
Dünya nükleeri bırakırken biz neden uğraşıyoruz diyen uzmanlara ne diyeceksiniz?
- Sanki bütün AB hatta dünya nükleeri terk ediyormuş gibi bir hava oluşturuldu. Onlar bırakırken biz neden kullanmaya başlıyoruz dendi. Şöyle söyleyeyim, maalesef, bizim enerji politikalarımızı Avrupalıların ağızlarına bakarak kopyası şeklinde yorumlama moduna giden birçok uzmanımız var. Örnek vereyim; 15 sene önce AB şuna kanaat getirmişti; Biz çok kömür tüketiyoruz, kömür de ithal zaten, Avrupa’da kömür kaynakları azaldı, hava kirliliği ve küresel ısınma var. Küresel ısınma gerçek ama siyasi argüman olarak da kullanılıyor. Bu da ortadaki bilimselliğe zarar veriyor. Şimdi, Avrupa Birliği ne dedi? Kömürü bırakalım gaza geçelim. “Gelecek gaz devri olacak.” Mantıklı diyorlardı aslında. Baktılar doğalgaz rezervleri kendi ellerinde değil. Amerika, Rusya’da ve Ortadoğu’daydı. İslam coğrafyası olarak kastedebileceğimiz bölgede rezervlerin büyük bölümü. Avrupa yenilenebilir kaynaklara odaklandı. Almanya’nın öncülüğünde. Tamam, güzel. Almanya, enerjide dışa bağımlı olduğu için birkaç büyük firmayla birlikte yenilenebilir enerjiye geçti. Yeşil enerji diye dünyaya pazarladı. Birkaç firmanın propagandası işe yaradı. Bizim büyük bürokratlarımızla yaptığımız görüşmelerde doğalgazın devri bitti diyordu. O kadar etkili olmuştu. Ama pandemide enerji krizi ortaya çıkınca AB yeniden kömür tüketmeye başladı. Bütün bu süreç boyunca ise bizim bazı uzmanlarımız sadece Avrupa’ya bakarak bize kopya ettiler. Bu görüldüğü üzere akla sığar mı?
Yenilenebilir enerjiden elektrik üretimi mümkün mü?
- Herhangi bir ülkenin sadece yenilenebilir enerjiden elektrik sağlayacağım demesi mümkün değildir. Neden? Çünkü sizin elektrik sisteminizin (baz yük, az yük, pik yük diye belli zamanlar vardır. Gündüz azdır akşam çok tüketilir.) yükü karşılayabilecek operasyonel ve yakıt maliyetleri düşük olan 7/24 çalıştırabilecek santrallere ihtiyacınız vardır. Bunlar nükleer santraldir. Doğalgaz santrallerini aç-kapa yapabilirsiniz. Elektriği depolamak çok maliyetli, depolayamıyorsunuz. İstediğiniz zaman elektrik vermeniz gerekiyor. Ne yapacaksınız? Aç-kapa santralleriniz olacak. Sürekli çalışan santralleriniz olacak. Bir de ortada bazen veren bazen vermeyen santralleriniz olacak. Yenilenebilir santraller bazen veren bazen vermeyen kısım. Kömür sürekli çalışan santraller. Barajları da sürekli çalıştırabilirsiniz ama o kadar su kalmaz. Doğalgazlar gibi aç kapa kullanırsınız. Böyle bir elektrik dağıtım sisteminiz olmalı ki süreci yönetin. Zaten Türkiye’de bu bilinçli makul, mantıklı politikalar artıyor. Nükleeri destekliyor. Nükleerde, gerçekten bizim ilgili yıllarda % 10 miktarında elektrik tüketimimizi karşılayacak kapasitede santralimiz olacak. Ama daha bu da yetmez. Yeni nükleer santraller de kuracağız.
Nükleer enerji pazarına kimler hâkim? Bu pazarda gelecekte nasıl bir denge olur?
- Nükleer enerji pazarını sektör sektör ayırmak gerekiyor. Haliyle petrol için konuşuyorsak çok üreten ve çok tüketen hâkim. Üretenlerin şu an için biraz daha avantajı var gibi. Ama tüketenlerin de bazı hamleleri kısmen fiyatları etkiliyor. Ama şunu unutmamakta fayda var. Amerika, dünyada doğalgaz ve petrol lideri. Dünyada en çok doğalgaz ve petrol üreten Amerika. En çok petrol tüketen Amerika.
Amerika’nın bu alandaki başarısının sırrı nedir?
- Amerika bu işlere 1800’lü yıllarda başlamış. Petrol ve doğalgazı tanımaya. Şu anda çok ayrı bir liberal sistemi var. Serbest piyasa modeliyle çalışıyor. Mesela Türkiye’de kendi tarlanızın altından petrol çıkarma lisansınız yoktur. Amerika’da rahat. Finans bulmak da mümkün. Petrol ve doğalgaz kültürü de oturmuş ki, dediğimiz gibi adamların dedeleri bu işleri yapıyor. Bu perspektiften baktığımızda market, finans, teknoloji, altyapı, kültür orada. OPEC plus dediğimiz Suudi Arabistan’ın öncülüğünde başlayan ve Rusya’nın da eklendiği yapı, dönem dönem Amerika petrol piyasaları üzerine hakimiyeti azalsa da piyasa hakimiyeti daha fazla.
Çin de güçlü değil mi?
- Çin, pastanın büyük kısmını toplamaya başladı. Çinli şirketler, ciddi anlamda hakimiyet kurmaya başladılar uluslararası sektörde.
Yine, OPEC plus dediğimiz milli petrol şirketleri, yeni rezervlerde onların hakimiyetini görmek mümkün. Eskisi kadar yabancı ve uluslararası piyasaların kaymağı yemesine müsaade etmiyorlar. Homurdanmalar da buradan başlıyor. Doğalgaz sektöründe de aynı şekilde geçerli.
Ülkelerin bu alanda ortak hareket ettiği oluyor mu?
- Kaynak zenginleştirme yapan ve nükleer enerjiyi kullanan ülkeler ayrı. Mesela, bu bağlamda ABD, Fransa, Çin ve İngiltere ile Avrupa Birliği’nin bir araya gelip oluşturduğu şirket çok güçlü. Nükleer zenginleştirme de Rusya en güçlü. Çin, Rusya’ya yetişmek için bazı hamleler yapıyor. Kömür piyasalarına baktığımızda hakimiyet daha önce Batı’da idi şimdi Çin’de. Dünyadaki kömür üretiminin yarısını Çin tek başına karşılıyor. Tüketiminin de yarısını tek başına yapıyor. Hindistan, her alanda saldırmaya çalışıyor ama o kabiliyet yok. Neredeyse Hindistan dizilerindeki tablo karşımıza çıkıyor. En çok petrol üreten Amerika ama en çok tüketen de kendisi. Petrol ihracatını en çok Çin yapıyor. Çin bu bağlamda petrol fiyatlarını yönlendirme sistemi oluşturmaya çalışıyor ama çok başarılı olamıyor. Enerji ticaretinin büyük bir bölümü neredeyse tamamına yakını dolar üzerinden işlediği için dolara sahip olan Amerika pazarları kontrol altına alabiliyor. Özetle, birçok oyuncu var. Ama başrol Amerika.
Yüzyıllar sonra çok şükür doğalgazı bulduk
Bilimsel veriler üzerinden ilerlemek gerekir diye mi düşünüyorsunuz?
- Mesela, bazı komutanlar çıkıp, bizim Doğu Akdeniz’de şu kadar metreküp gazımız var, bizi bekliyor, diyor. Hocam, sondaj bilmezsin, ortada keşif yok, sismik verilere vakıf değilsin. Nereden veriyorsun bu sayıyı? Bizim bilimsel yaklaşmamız gerekiyor bu süreçlere. Çok şükür, şu an devletimiz de bilimsel yaklaşarak, doğru yerlerde doğru aramalar yaparak gösterdi.
Aramalar sonucunda şu ana kadar bulduk mu bulmadık mı?
- Teknik bir insan olarak şunu söyleyeyim. Bulmak da bir nasiptir. Birçok olasılık üst üste gelmesi gerekiyor. Çok şükür. Karadeniz’de büyük bir balık yakaladık. Hep biz neyden yakınıyoruz, bütün Osmanlı’nın sınırları, medeniyet coğrafyası olarak adlandırdığımız yerleri petrol havzası dedik. Böyle deyip ağlarız. Hiç o doğalgazı bulabilmiş değiliz. Yüzyıllar sonra çok şükür bulduk.
Güçlü bir ekonomi için enerji politikamız önemli. Devlet aklı bu önemin farkında mı?
- İnşallah, Türk milletinin bu sektörde bahtı kaderi değişir. Petrolün, doğalgazın devri bitmiş değil. Devlet aklı yavaş yavaş daha fazla ehemmiyet vermeye başladı. Nükleer enerji hamlesi önemli. Diğer taraftan yenilenebilir enerjide büyük atılımlar atıldı. Özellikle rüzgâr ve güneş enerjilerinde. Bunların hepsi takdire şayan, hepsi adım adım finansınız, teknolojik kapasiteniz, üretim maliyetiniz, piyasa durumlarınız her şey birbirini etkiliyor. Güçlü bir ekonomi olmanız da çok önemli.
#haber7
Editor : Eshahaber