ABD'nin güdümlü füze taşıyan muhribinin Tayvan Boğazı'ndan geçmesi, bölgeyi egemenlik sahası gören Çin ile gerilime sebep oldu.
ABD Donanması 7. Filosundan yapılan açıklamada, Arleigh Burke sınıfı güdümlü füze muhribi USS Sampson'un geçişinin "uluslararası hukuka uygun icra edilen rutin faaliyet olduğu" belirtildi.
ABD'DEN "HER YERDE UÇAR, YELKEN AÇAR VE OPERASYON YAPARIZ" MESAJI
Açıklamada, "Geminin Tayvan Boğazı'ndan geçişi ABD'nin özgür ve açık Hint-Pasifik'e bağlılığının göstergesidir. ABD silahlı kuvvetleri, uluslararası hukukun izin verdiği her yerde uçmayı, yelken açmayı ve operasyon yapmayı sürdürecektir." ifadelerine yer verildi.
Çin Halk Kurtuluş Ordusu (PLA) Doğu Cephesi Komutanlığından yapılan açıklamada ise Çin güçlerinin gemiyi takip ederek uyarı yaptığı belirtilerek, "ABD'nin sıkça sergilediği tahrikler ve güç gösterileri, Tayvan Boğazı'nda barış ve istikrarı yok eden, güvenlik risklerini yaratan taraf olduğunu gösteriyor." değerlendirmesinde bulunuldu.
Çin'den kışkırtıcı hamle: Tayvan kıyısından geçti
ÇİN ORDUSU: CEPHE KUVVETLERİMİZ TEYAKKUZDA
Açıklamada, "cephe kuvvetlerinin her zaman teyakkuzda olduğu ve ulusal güvenlik ile toprak bütünlüğünü karalılıkla koruyacağı" vurgulandı.
Geçiş, ABD donanmasının bu yıl Tayvan Boğazı’ndaki 4. seyir faaliyeti oldu. Daha önce Ticonderoga sınıfı güdümlü füze muhribi USS Port Royal 10 Mayıs'ta, USS Sampson 27 Nisan'da ve Arleigh Burke sınıfı güdümlü füze muhribi USS Ralph Johnson da 26 Şubat'ta Boğaz'dan geçmişti.
Tayvan Adası ve Tayvan Boğazı'nı kendi egemenlik alanı gören Çin, ABD'nin bölgedeki askeri varlığına karşı çıkıyor. ABD donanmasının bölgedeki seyir ve keşif faaliyetleri 2 ülke arasında gerilime sebep oluyor.
Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Vang Vınbin, 14 Haziran'da yaptığı açıklamada, Washington'ın Tayvan Boğazı'nın uluslararası sular olarak kabul edilmesi gerektiğine yönelik tutumuyla ilgili soruya verdiği yanıtta, Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi hükümleri uyarınca Tayvan Boğazı'nın Çin'in kara suları ve Münhasır Ekonomik Bölgesi (MEB) içinde kaldığını, dolayısıyla idari haklara sahip olduğunu savunmuştu.