Dünya ve dinler tarihi incelendiğinde annenin diğer ebeveyn olan babadan daha farklı bir yere konulduğu, annenin merhamet duygusunun temsilcisi olduğu anlatılmaktadır. İlk olarak, Antik Roma medeniyetinde insanların Tanrıça Kibele’yi anneleri olarak gördüğü ve onun adına Anneler Günü kutlamaları yaptığı görülüyor. Bu minvaldeki bulgulara Antik Yunan medeniyetinde de tespit edilmiş.
Alemlerin Rabbi Allah-u Teala (c.c.) , yeryüzündeki tüm kitapların anası Kur’an-ı Kerim’de; anne ve babaya “öf” bile denilmemesi telkininde bulunmuş. (İsra Suresi, 23. Ayet) Allah’ın Resulü Hazreti Muhammed (s.a.s) de, Allah-u Teala’daki merhamet duygusunun anneyle kıyaslanamayacak kadar fazla olduğunu belirtmiştir. (Buhari, Edeb, 18)
ABD’li aktivist Ann Reeves’in kızı Anna Jarvis ise, annesinden çok fazla etkilenmesinden ötürü, yılın bir gününün Anneler Günü olarak hatırlanmasını istiyordu. Fakat hastanede acı içerisinde ölene dek, Anneler Gününü başlattığı için pişmanlık duyacak ve yalnızlığa terk edilecekti.
Portre
Anna Jarvis, ABD’li bir bakanın oğlu George Jarvis ile papazın kızı Ann Maria Reeves çiftinin kızı olarak dünyaya geldi. Onun doğduğu 1864 yılında Birleşik Devletler kuvvetleriyle Konfederasyon birlikleri savaş halindeydi. Kölelik, feodal düzen ve imtiyazlarının sınırlandırılmasına karşı çıkan Konfederasyon güçleri, aralarında Abraham Lincoln’ün de bulunduğu Birleşik Devletler’e karşı çetin bir mücadeleye girişmişti. Yüz binlerce insan bu iç savaş sırasında hayatını kaybetti. Milyonlarcası o dönem yaşadığı bölgeden ya sürüldü ya da göç etmek zorunda kaldı.
Anna Jarvis’in annesi Ann Maria Reeves ise, ülkedeki bu kaotik durumu içselleştirip, toplumun yararına olacak çeşitli faaliyetler düzenliyordu. Bir yandan savaşta yaralanmış askerlerin yardımına koşuyor; diğer yandan salgın hastalıklarla boğuşan toplumun tedavisi için para topluyordu. Tüm bunların yanında tam 11 kez anne oldu. 7 çocuğu henüz çocukken hastalık ve diğer sebeplerden ötürü hayatını kaybetti. Anna Jarvis ise, Ann Reeves’in dokuzuncu çocuğuydu. Bu kadar fazla doğum yapmasına karşın oldukça sosyaldi.
Babasının görev yaptığı kilisedeki söyleşileriyle toplumu bir araya getirmeyi başarıyordu. Onun bu konuşmaları, kızı Anna Jarvis’i de çok etkilemişti. Bir gün, yine kilise kürsüsünden vatandaşa seslenen Reeves, “Umuyorum ve dua ediyorum ki bir gün birileri, hayatın her alanındaki hizmetlerinden ötürü annelere atfen Anneler Gününü başlatacaktır” diye konuştu. Bu sözler, o gün kürsüde bulunan küçük Anna Jarvis’i çok fazla etkilemişti.
Ann Reeves, kızının Üniversite eğitimi almasında da aracı rol üstlenecekti. Kızını Virginia’daki Augusta Kadın Ruhban Okulu’na (Günümüzdeki Mary Baldwin Üniversitesi) gönderen Ann, iki yıllık eğitim sürecinde büyük destek oldu. O da eğitimini başarıyla tamamlayıp Grafton’a; yani annesiyle babasının yanına öğretmen olarak geri döndü. Dedesinin kilisesine de üye olarak sivil toplum çalışmalarına katıldı.
Devam eden süreçte, amcasının da yönlendirmeleriyle George Eyaleti’ndeki bir bankada; daha sonra da Philadelphia’daki bir ajansta editör olarak çalıştı. Aynı zamanda, kardeşinin kurduğu şirkete de hissedar oldu. Kariyer basamaklarını hızla tırmanırken annesi de onun bu gelişiminden ötürü gurur duyuyordu. Kızına yazdığı mektuplarda bu durumu anlatıyordu.
Dönüş
Anna Jarvis, uzun süre boyunca ailesinden uzakta; Philadelphia Eyaleti’nde çalışmaya devam etti. Ta ki babasının vefat ettiği 1902 yılına kadar. Annesi Grafton’da tek kalmıştı. O da, bu durumdan razı olmayarak evine geri döndü. Annesinin vefat ettiği 1905 yılına kadar onun bakımıyla ilgilendi. Ann Reeves’in ölümü ise, kızını duygusal açıdan oldukça kötü etkiledi.
Annesi, Mayıs ayının ikinci haftasında hayatını kaybetmişti. O da, ertesi yıl yakın çevresini eve davet ederek küçük çaplı bir anma töreni düzenledi. O gün, Jarvis’in evine gelen arkadaşları, Mayıs ayının ikinci haftasının Anneler Günü olarak hatırda kalmasını teklif etti. Jarvis de, küçükken annesinin yaptığı konuşmayı hatırladı.
Amerika Birleşik Devletleri’ndeki siyasetçilere, sanatçılara ve iş insanlarına sırasıyla mektuplar gönderdi. Her birinde Mayıs ayının ikinci haftasının Anneler Günü olarak anılmasını ve bu etkinliklerin hiçbir ticari kaygı güdülmeden düzenlenmesini istiyordu. Dönemin Başkanı Franklin D. Roosevelt, onun bu talebini onaylayarak konuyu Kongre’ye taşıdı. Kongre’den de onay çıkınca Mayıs ayının ikinci haftası Anneler Günü olarak anılır hale geldi.
Buhran
Anneler Günü ilk yıllarda tam olarak Anna Jarvis’in hayalindeki bir anma günü olarak geçiriliyordu. Anneler Günü geldiğinde çocuklar ve anneler beyaz kıyafetleriyle kiliselere veya diğer uğrak bölgelere gidiyor; annelere beyaz karanfil hediyesinde bulunuluyordu. Fakat 1920’lere gelindiğinde anmanın boyutu ticarileşmeye başladı. Anneler Gününe özel hediye kartları, şekerleme kutuları ve organizasyonlar yapılıyordu. O da, bu değişime sert bir şekilde tavır aldı. Franklin D. Roosevelt’in eşi Eleanor Roosevelt’e dahi dava açan Jarvis, kamuoyunda büyük tepki topladı.
“Annelerinize Anneler Günü için basılı kart hediye etmeniz, sizin yazı yazamayacak kadar tembel olduğunuzu gösterir. Annenize şekerleme kutusu verip, şekerlerin çoğunu yemeniz gibi. Ne güzel!” diyen Jarvis, kamuoyunda “deli” diye tanımlanıyordu. Gazeteler, Anna Jarvis’ten bahsederken “Deli” tanımını kullanmaktan çekinmiyordu.
O da baskılara dayanamayarak tüm davalardan çekildi. Anneler Gününü başlattığı için hayatı boyunca pişmanlık duyacaktı. Hayatının geri kalanını geçirmek için Philadelphia’ya, kardeşinin yanına gitti. Ömrünün son yıllarında da amansız bir hastalığa yakalanınca hastaneye kaldırıldı. Derken, 24 Kasım 1948’de; bir başka büyük savaştan 3 yıl sonra gözlerini yumdu.
Amerika İç Savaşı sırasında dünyaya gelen Ann Jarvis, hayatını kaybettiği 84 yaşında iki dünya savaşı görmüştü.