Haber7 - ÖZEL
Azerbaycan’sız “Türk Yolu” projesi açıklayan, konuştuğu her yurt dışı kaynaklı medya organına Türkiye’nin yerli ve bağımsız dış politikasını değiştireceğini vaat eden CHP Genel Başkanı ve cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu cephesinden skandal çıkışlar gelmeye devam ediyor. Kılıçdaroğlu’nun danışmanı Ünal Çeviköz, Ankara’nın Kıbrıs politikasını eleştirerek, “Türkiye, Kıbrıslı Türklerin iç işlerine karışmamalı. Adaya yönelik çözümü adadaki iki toplum bulmalı.” ifadelerini kullandı.
CHP'li Çeviköz'den Alman basınına skandal 'Kıbrıs' vaadi!
CHP’li Çeviköz’ün Kıbrıs’a yönelik sözlerini HABER7’ye değerlendiren İstanbul Topkapı Üniversitesi Öğretim Üyesi, Müstafi Tümamiral Doç. Dr. Cihat Yaycı ve SETA Araştırmacısı Prof. Dr. Ferhat Pirinççi, Türkiye'nin değil Batı'nın çıkarlarının gözetildiği görüşünde birleşti. Kıbrıs davasının geçmişten bugüne uzanan önemine değinen uzmanlar, Çeviköz'ün geçmişteki söylemlerini de hatırlatarak sert ifadeler kullandı.
YAYCI: TÜRKİYE’NİN ÇEKİLMESİ DEMEK, KIBRIS TÜRKLERİ’Nİ YUNAN’IN ELİNE BIRAKMAK DEMEKTİR
Türk Denizcilik ve Global Stratejiler Merkezi (TURKDES) Başkanı, İstanbul Topkapı Üniversitesi Öğretim Üyesi Müstafi Tümamiral Doç. Dr. Cihat Yaycı, şahsi olarak kimsenin hakkında konuşmadığının altını çizerek "Atatürk" örneğiyle yaptığı konuşmada şu sözleri sarf etti:
"Ben gerçek bir Atatürkçüyüm. Atatürk’ün Kıbrıs’a verdiği önem ortadadır. Kıbrıs’ın Türkiye Cumhuriyeti’nin güvenliği için çok önemli olduğunu, sürekli ilgi göstermemiz gerektiğine dair çokça sözü vardır. Ben bir Atatürkçü olarak en azından bir kere Kıbrıs’ta ve Kıbrıs’taki soydaşlarımızla çok yakından ilgilenmemiz gerektiğini ve orada varlığımızın bulunması konusunda hassas olmamız gerektiğini bir Atatürk mirası olarak algılıyorum.
1937’de, büyük önder Mustafa Kemal Atatürk, subaylarına, ‘Kıbrıs belki Misakı Milli sınırları dışında kalmıştır ama bizim için çok önemli bir adadır. Düşman eline geçmemesi lazım yoksa bütün ikmal yollarımız kapanır’ demiştir."
Türkiye’nin Kıbrıs politikasının hukuki temellerine vurgu yapan TURKDES Başkanı Yaycı, tarihi verilerle desteklediği konuşmasında şöyle konuştu:
“Hukuken Lozan’ın 16’ıncı maddesi gereğince 1952’den itibaren hukuki açıdan 1959-1960 anlaşmaları da dikkate alındığında Türkiye’nin KKTC’den ilgisini kesmesi ve orayı kendi haline bırakması hukuken de mümkün değildir. Diğer yandan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kuruluşu 1983’tür ancak kuruluşunun temeli 1974 Kuzey Kıbrıs Barış Harekatı’dır. 1952’den 1974’e kadar katilama değil, soykırıma uğrayan Kıbrıs Türkleri, 1974’ten sonra Türkiye’nin arkalarında durmasıyla Rum tarafından taş atılması suretiyle burun kanama hadisesi bile yaşanmamıştır.
Adanın nüfusunun %30’undan fazlasını oluşturan Türkler, 1974’e gelindiğinde adanın %3’ünde dağlarda yaşamaya mahkum edilmiş, tek suçları Türk olma gibi aç, susuz ve eğitimsiz olarak dağlarda yaşamaya mahkum edilmişlerdir. Onları bu durumdan kurtaran Türkiye’dir. Şimdi tekrar Türkiye’nin onları kendi hallerine bırakması demek, Rum’un, Yunan’ın eline bırakması demektir.”
TÜRKLER İÇİN KIBRIS SORUNU YOKTUR
Doç. Dr. Cihat Yaycı, Yunanistan Başbakanı Miçotakis’in “Kıbrıs Helenizmi 1974’ten beri acı çekiyor” söylemine atıf yaparak, Kıbrıs’ı Yunanlaştırma politikasına değindi. Yaycı, “Kıbrıs sorunu” denilen argümanın; adanın Rum yönetiminde olup olmaması, Yunanistan’a bağlanıp bağlanmaması, adanın Rumların yönetimine geçip geçmemesi ve Türkiye’nin çekilip çekilmemesiyle ilintili olduğuna dikkat çekti.
“Kıbrıs Türkleri için artık Kıbrıs sorunu yoktur.” ifadesini kullanan Yaycı, Kıbrıs halkının 1974’ten beri barış ve güvenlik içinde yaşadığını ve kendi devletini kurduğunu hatırlattı.
Müstafi Tümamiral Cihat Yaycı, “1829’dan beri adanın Yunanistan’a bağlanmasını isteyen Megali İdea çerçevesinde Yunan yönetiminde hükümetler değişse de bu politika değişmemiştir. Hala adanın Yunanistan’a bağlanmasını istemektedirler. Zaten konu da budur. 1952’de bizim müdahil olduğumuz, 1947’de, 1928’de adanın sürekli Yunanistan’a bağlanması için Birleşmiş Milletler’e başvuran Yunanistan’dır.” hatırlatmasını yaptı.
BU SÖYLEM YUNAN SÖYLEMİ
Cihat Yaycı, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Şimdi biz bunu ‘Kıbrıs’ta iki topluma bırakalım’ dediğimiz an, KKTC’yi resmen ‘kapatalım’ demektir bu. Onu Türk milleti asla affetmez. Bunlar Rum ve Yunan söylemleridir. Bunlar kabul edilemez şeyledir. Türkiye bunca şehit vermiştir. Kıbrıs Barış Harekatı yüzünden 1974 sonrasından itibaren Türkiye sürekli ambargo yemiştir. Doğu Akdeniz meselesi ve Kıbrıs meselesi nedeniyle hala ABD’den yaptırım uygulanmasına maruz kalmasına devam etmektedir. Türkiye bu kadar fedakarlık yaptıktan sonra Türk halkı bu kadar boğazınsan kesip canını kanını verdikten, bütün bu ambargolara karşı koyduktan sonra birisinin çıkıp ‘Biz Kıbrıs’ı terk ediyoruz. Buradan çıkıyoruz’ demesi onurlu bir Türk’e, Atatürkçü bir Türk’e yakışmaz ve sindirilemez.”
ŞEHİTLERİN HAKKI BİZE HARAM OLUR
Sözlerinin sertliğini artıran Yaycı, şu ifadeleri kullandı:
“Türk milletinin artık ne vereceği bir karış vatan toprağı ne de verecek bir damla vatan suyu vardır. KKTC bağımsız bir devlet olarak gittikçe güçlenmektedir. En son Türk Devletler Teşkilatı’na gözlemci üye olması da çok önemli bir aşamadır. KKTC, Türkiye ile birlikte bütün Türk dünyasının denize açılan bir kapısıdır. KKTC, zengin yer altı kaynaklarına sahip Türk dünyasının Dubai’si olma durumundadır. Böyle fırsatları tutup da Yunan’ın Avrupa’nın, Amerika’nın baskısıyla veremeyiz. Bu şehitlerin hakkı bize haram olur. Türk milletinin gelecek nesillerinin bize mirası da haram olur. Biz Kıbrıs ve Mavi Vatan meselesini gelecek nesillerin bize mirası olarak görüyoruz.”
Doç. Dr. Yaycı, Kıbrıs artık sadece Türkiye’nin değil bütün Türk dünyasının meselesi olduğunu ve buna karşı çıkanların Türk dünyası oluşmasına da karşı çıktığını vurguladı.
HİZMET ETTİKLERİ YER MİLLETİN DÜŞMANLARI
Yaycı, sözlerini şöyle noktaladı:
"Kıbrıs, Adalar Denizi, Akdeniz, Karabağ, Libya, Suriye ve Irak’ta, Türk milli hak ve çıkarlarını değil de ABD ve AB ve diğer dış güçlerim çıkarlarını gözeten kişileri şiddetle kınıyorum. Böyle kişilerin Türkiye Cumhuriyeti'ni temsil etmiş olmasından ve hala Türkiye hakkında görüş bildirmesinden büyük hicap duyuyorum.
Bunların ağzına asla Atatürk’ü almaması lazımdır. Ama alıyorlar çünkü FETÖ gibi takiyyeciler. Hizmet ettikleri yer Türk Milleti değil, Türk Milleti düşmanları. Ben şahsi olarak kimseyi hedef almıyorum, zihniyeti ve dile getirilen bu tür görüşleri hedef alıyorum."
PİRİNÇÇİ: TÜRKİYE’NİN DEĞİL BATI’NIN ÇIKARLARINA GÖRE HAREKET EDEN ZİHNİYET
Uludağ Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğr. Üy. ve Siyaset Ekonomi Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) Kıdemli Araştırmacısı Prof. Dr. Ferhat Pirinççi, Ünal Çeviköz’ün bu konularda sicilinin kabarık olduğunu söylediği konuşmasında, “Karabağ Savaşı zamanında Türkiye’nin desteğine ilişkin skandal ifadelerde bulunmuştu. Azerbaycan-Türkiye işbirliğini sekteye uğratacak ifadelerde bulunmuştu. Geçmişte Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin devlet politikasının tersine olacak şekilde bazı söylemlerde bulunmuştu. Dolayısıyla bu açıklama da açıkçası çok şaşırtıcı değil öncelikle bu tespiti yapmak lazım.” dedi.
Prof. Pirinççi, Çeviköz’ün Batı tandanslı geçmişine değinerek şöyle devam etti:
“Ünal Çeviköz, geçmişte Batı odaklı bütün güvenlik ve dış politikayı Batı’ya dayanarak, Batı üzerinden Türkiye’yi okuyan, Türkiye’nin çıkarlarından ziyade Batı’nın çıkarlarına göre hareket etmeyi öncelik kabul eden dolayısıyla Türkiye’nin kendi dış politikası olmasını mümkün görmeyen bir zihniyetin temsilcisidir. Böyle bir zihniyetin yaptığı açıklamalarda Kıbrıs sorununun geçmişini bir kenara bırakalım, burada çok fazla iyi niyet göremiyorum. ‘Bu konuyu bilmiyor’ desek, kendisi emekli büyükelçi. Yani bu işin içinde olan birisi. Bu fikri sadece entelektüel bir söylem olarak söylemiyor, kendisi parti yetkilisi. Dolayısıyla buradaki hassasiyetleri yok sayarak yaptığı söylemler, kendi içinde bulunduğu kesimin buna itirazda bulunmaması, ortada vahim bir durumun olduğunun bir göstergesidir.”
KIBRIS’I YUNANİSTAN’A BAĞLAMA SÖYLEMİ!
Ferhat Pirinççi, sözlerini şöyle tamamladı:
“Kıbrıs sorununun tarihi geri planı dikkate alındığında, bu tarz söylemlerin genellikle Kıbrıs adasını Rumlara veya dolayısıyla Yunanistan’a bağlamaya yönelik veya Kıbrıs’taki Türk varlığını gözardı etmeye yönelik bir söylemin, bir politikanın aparatı olduğunu görüyoruz. Geçmişte bu tarz şeylerde sonuç alınamadığı gibi Türkiye’nin adaya gerçekleştirdiği Barış Harekatı’nın ve şu anda adada bulunan Türk askerinin uluslararası hukuk boyutunda meşru durumuna gölge düşürmeye çalışan ifadelerdir. Dolayısıyla kabul edilebilir değil. Her şey bir yana Türkiye’nin yanında olduğu ve Kıbrıs Türk halkının çıkarlarının doğrudan söz konusu olduğu, enerji jeopolitiğinin bu kadar yoğun bir ivme sahne olduğu Doğu Akdeniz’de büyük bir gerilime sahne olduğu bir dönemde Kıbrıs özelinde bir açıklama yapması oldukça yersiz, zamansız, kabulü mümkün olmayan bir ifade olarak değerlendirilebilir.”
Editor : Eshahaber